Aşağı Pınar; Avrupa Yolunda İlk Ayak İzleri
İnsanoğlunun tarih içerisindeki yolculuğu çeşitli medeniyetlerin ve kültürlerin oluşmasına, birbirlerini etkilemelerine, bazen bir medeniyeti çökertirken diğerinin filizlenmesine yol açmıştır. Bu durum kültürlerin ve medeniyetlerin çeşitli coğrafi bölgelere yayılabilme özelliğinin bir sonucudur.
2. Dünya Savaşı sonrasında Güneydoğu Avrupa’da, özellikle de Bulgaristan’da yoğunlaşan arkeolojik kazılar Avrupa tarihinin Anadolu tarihinden bağımsız geliştiğini ortaya koyuyordu. Oysa, Kırklareli civarındaki kazılarda, özellikle 90’ların sonrasında elde edilen buluntular Avrupa tarihinin yeniden tanımlanmasını gerektirecek, önceki bilgi birikimini alaşağı edecek sonuçlar üretecek değerdedir.
Arkeologların zamanın tozunu süpüren sabırlı fırça darbeleri, Avrupa kültürlerinin başlangıcı kabul edilecek, Anadolu’dan Avrupa’ya geçen insanoğlunun ilk ayak izlerine Aşağı Pınar’da rastlayacaktır.
Aşağı Pınar’ın kültür tarihi için önemi…
1993 yılından beri özellikle Kırklareli ve civarında yoğunlaşan Trakya kazılarını yürüten İstanbul Üniversitesi Eğitim Fakültesi Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı Prof.Dr.Mehmet ÖZDOĞAN, arkeolojinin amacının “…güzel nesneleri bulup çıkartmak değil, uygarlığın nasıl geliştiğini, günümüze kadar geçirdiği aşamaları anlamak ve bu bilgiyi topluma kazandırmak…” olduğunu söyler.
Trakya, yakındoğu kültürleriyle etkileşimiyle medeniyetlerin beşiği sayılan Anadolu ile Balkanlar ve oradan da Avrupa’ya uzanan kültürlerin geçiş yolu üzerinde önemli bir konumda bulunur. Cumhuriyet döneminden bu zamana değin Trakya’da yapılan yüzey araştırmaları ve arkeolojik kazılar, özellikle Kırklareli’nin Avrupa medeniyetlerinin başlangıcı da kabul edilebilecek bu kültür alışverişinin tam da merkezinde yer aldığını ortaya koyması bakımından önem taşır.
Aşağı Pınar, dolayısıyla Kırklareli ve civarı; yarı kurak iklim özellikleri gösteren Anadolu coğrafyasında gelişen çifçi ve köy yaşantısının Avrupa’ya aktarılmazdan evvel daha nemli bir iklime, daha ormanlık, yeşili ve suyu bol bir coğrafyaya nasıl uyum sağladığının ipuçlarını verir bizlere.
Medeniyetler, hele ki antik dönemleri işaret eden medeniyetler bir yerde birden yeşerip hemen bir başka coğrafyaya aktarılmazlar. Bu uyum sürecinde kendi kültürlerini o bölgede içselleştiriken, çevresindekilerden de etkilenerek veya etkileyerek daima bir gelişme gösterirler. Bu yönüyle Aşağı Pınar M.Ö 6500-M.Ö 4300 yıllarına değin kesintisiz süren bir dönemi temsil etmektedir.
Aşağı Pınar’da 1993 yılından bu yanadır kesintisiz süren kazılar, besin üretiminin ve köy yaşantısının Avrupa kültürlerine aktarımı kadar, Istrancalar’ın zengin doğal yaşamı içerisinde yer alan hayvanlar ile yine bu coğrafyada yer alan madenlerin o dönemin şartlarına göre kullanıldığını ortaya koymaktadır.
Çeşitli tabakalarda bulunan kap kacak örnekleri iç batı Anadolu ile benzerlik taşırken Makedonya’ya değin uzanan bir Balkan coğrafyasını da etkilediğini gösterir bizlere. “Malahit” adı verilen doğal bakır oksit filizlerini işleyerek elde ettikleri takılar maden işlemeyi bildiklerini göstermektedir. Aşağı Pınar’ın kültür tabakaları içerisinde çok odalı ahşap yapı tekniği ile yerleşimlerini kurdukları, tahılları depoladıkları, yukarıda bahsettiğimiz üzere hayvanları kullandıkları veya avladıklarına dair buluntulara bir arada rastlanması çok değerli bilgi birikimleridir.
Arif Müfid MANSEL’den Mehmet ÖZDOĞAN’a Trakya kazılarının dünü bugünü…
Aşağı Pınar kazıları Trakya’nın Neolitik dönemine ışık tutan bulgular vermektedir. Bu kazılarda elde edilen sonuçlar Balkanlar’ın ve dolayısıyla Avrupa kültürlerinin de bilinen en eski dönemlerine işaret eder.
Cumhuriyet döneminde Trakya’daki ilk yüzey araştırmaları ve kazılar M.Kemal ATATÜRK’ün yüksek öngörüsü üzerine Kırklareli ve civarında başlatılmıştır. ATATÜRK bu konuda yurtdışına gönderip arkeloloji alanında ilim yaptırmasına öncülük ettiği Ord.Prof.Dr.Arif Müfid MANSEL’i görevlendirmiştir.
A. Müfid Mansel İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Klasik Arkeoloji Kürsüsünün kurucusudur. İstanbul’daki Saint Benoit Lisesi’ni bitirdikten sonra 1925’te, Atatürk’ün burslu olarak gönderilmesi talebiyle Almanya’ya giderek Berlin Üniversitesi’nde arkeoloji okumaya başlamıştır. Türkiye’ye döndüğünde tarih 1930’u göstermektedir. 12 yıl İstanbul Arkeoloji Müzeleri müdürü Aziz OGAN’ın yardımcısı olarak çalıştı. Aynı dönemde İstanbul Üniversitesi Eskiçağ Tarihi Kürsüsü’nde ders verdi. 1936’da doçent oldu ve aynı yıl Klasik Arkeoloji Kürsüsü’nü kurdu. 1944’te profesör ve kendi kurduğu Klasik Arkeoloji kürsüsünde kürsü başkanı, 1956’da ordinaryüs profesör oldu. Ege ve Yunan Tarihi derslerini ve kürsü başkanlığı görevini ölümüne kadar sürdürdü. Kendisinin Lüleburgaz, Kırklareli ve Vize tümülüslerinde gerçekleştirdiği kazılar Türkiye’nin klasik arkeoloji alanında yaptığı ilk metodik ve sistemli alan araştırmalarıdır.
1936-1937 yılları arasında Trakya höyüklerine dair araştırmaları sonucu 500’ü tesbit edilebilmiş bine kadar höyüğün varlığını tahmininden bahsetmektedir. MANSEL çalışmalarına kaynaklık eden başka çalışmalardan da faydalanmıştır. Bunlar arasında M.Kristofulas isimli bir Rum papazın “Kırkkilise Sancağına Dair Tarihi ve Coğrafi Araştırma” isimli kitabı yer alır ki, bu eserde Aşağı Pınar ve civarındaki tümülüslerin 1800’lerin ilk çeyreğinden itibaren durumlarına işaret ederken, bu tümülüslerin özellikle Rus işgalleri sırasında baş başa kaldıkları yağmaların göz önüne serildiği önemli bir kaynaktır.
1937 yılında MANSEL’in çalışmalarına yine ATATÜRK’ün emriyle Prof.Dr. Afet İNAN da kısa bir süre için katılır. Bir tarih ve sosyoloji profesörü olan Afet İNAN bir Selanikli ( Selanik-Doyran ) oluşuyla yüce önderin dikkatini çekmiş dil ve ilim öğrenmesi için yurtdışına tahsile gönderilmiş bir başka değerli kişiliktir. 1930 yılında Atatürk Kırklareli’ni ziyaret ederken beraberinde Afet İNAN da bulunmaktadır. Mustafa Kemal ATATÜRK daha o dönemlerden Trakya’daki tarihi değerlerin farkına varmış, çok değil Kırklareli’yi ziyaretinden 6 yıl sonra A.Müfid MANSEL’i, ardından da Afet İNAN’ı görevlendirmesiyle bu önemi ortaya koymuştur.
1938-1939 yılında yapılan arkeolojik çalışmalar Kırklareli’nin Vize ilçesindeki tümülüslere yöneltilmiştir. Trakya kazıları MANSEL’den sonra Trakya Umum Müfettişliği’nde görevli Mazhar ALTAN, Edirne Müzesin’den Necmi EYE ve İstanbul Üniversitesi Arkjeoloji Enstitüsü’nden ressam Sadi YALIN tarafından sürdürülmüştür. ( Kaynak : Efsaneden Gerçeğe Kırklareli – Nazif KARAÇAM )
Dr.Nezih FIRATLI‘nın Karakoç Tümülüsü ile Dr.Feridun Dirim TEKİN‘in Vize’deki çalışmalarını da Trakya’daki çalışmalar arasında saygıyla yad etmeliyiz.
1980’li yıllara gelindiğinde Kırklareli arkeoloji tarihinde yine önem taşımaya başlar. MANSEL döneminden sonra kesintiye uğrayan yüzey araştırmaları 1981 yılında yeniden başlatılır. Aşağı Pınar höyüğünde yapılan yüzey çalışmaları alt tabakalarda değerli bulgular olabileceğinin ipuçlarını vermiştir.
Öte yandan 1992 yılında Kırklareli Müzesi’nden arkeolog Zülküf YILMAZ, Pınarhisar’ın İslambeyli köyünde başlatıığı bir M.Ö.2 yy’a tarihlenen bir tümülüsün kazısında “kabartmalı mezar odası tasvirleri” ile ender bulgulara rastlar.
1993 yılında İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Prehistorya Anabilim Dalı Başkanı Prof Dr. Mehmet ÖZDOĞAN ve beraberindeki uluslar arası ekip günümüze kadar kesintisiz sürecek olan Kırklareli’deki Aşağı Pınar kazılarını yeniden başlatırlar.
Aşağı Pınar ve Kanlıgeçit…
Aşağı Pınar kazılarından bahsederken, onun birkaç yüz metre ötesindeki Kanlıgeçit kazılarını beraber değerlendirmek yerinde olacaktır.
Aşağı Pınar bazı akademik yayınlarda Salhane Höyüğü olarak isimlendirilmektedir. Bu bölgede yakın zamanlara kadar toplu hayvan kesimi yapılan bir mezbahane olduğu için bu isimle anıldığı düşünülmektedir.
Aşağı Pınar Kırklareli’nin güneyinde yer alan, Asilbeyli köyü yolu üzerinde, şehrin hemen kıyısında, eski mezbahane olarak anılan mevkide bulunmaktadır. 192 metra rakıma sahip bölgede kazıların başladığı 1993 yılından bugüne değin 2000 m2.nin üzerinde bir alan kazılarak 7 tabaka açığa çıkartılmıştır. Aşağı Pınar M.Ö. 6500- M.Ö.4300 yıllarına değin kesintisiz bir medeniyetin bu bölgede sürdüğünü bize göstermektedir. Bu haliyle Avrupa ve Balkan coğrafyasının bilinen en eski yerleşimidir. Anadolu üzerinden Trakya’ya aktarılan çifçi-köylü yaşam biçiminin Avrupa’ya aktarılması bakımından büyük önem taşımaktadır. ÖZDOĞAN burada filizlenen medeniyetin ileride Balkanlar üzerinden Avrupa’ya aktarıldığına, Holanda’ya kadar gelişen Avrupa medeniyetlerinin temellerinin Aşağı Pınar’da bulunduğuna işaret eder.
Kırklareli’deki bir diğer kazı bölgesi ise, muhtemelen Aşağı Pınar’ın kıyısında kurulduğu Haydardere olarak bilinen pınarın yatağını değiştirmesi ile Aşağı Pınar’ın 400 metre kadar uzağında, şimdiki tren yolunun kıyısında bulunan Kanlıgeçit kazı bölgesidir.
Kanlıgeçit, yerleşim düzeni ve elde edilen buluntularıyla Anadolu’da Troia’nın 2. katmanında bulunan yerleşimiyle, döneminin güney Marmara medeniyetleriyle nerdeyse birebir özellikler taşır. Hal böyle olunca; Istancalar’daki bakır yataklarının denetimde tutulması için Kanlıgeçit’in bir Anadolu kolonizasyonu olarak şekillendiği fikri ağır basmaktadır. Aşağı Pınar’dan sonraki bir döneme ( M.Ö.3200 ) işaret eden Kanlıgeçit, M.Ö.2000’lerde tarih sahnesinden kalkmıştır.
Kırklareli’nin Fahri Hemşerisi; Mehmet ÖZDOĞAN…
Mehmet Celal ÖZDOĞAN, 30.05.1943 yılında İstanbul’da doğmuştur. Sırasıyla Sultanahmet İlkokulu, İngiliz Erkek Lisesi, Robert Koleji’ni bitiren ÖZDOĞAN’ın akademik eğitiminin temelleri İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde atılacak, özverili çalışmaları ileride aynı üniversitenin Fen-Edebiyat Falültesi, Sanat Tarihi Bölümü, Prehistorya Anabilim Dalı Başkanlığı ile taçlanacaktır.
Anadolu’da ve Trakya’da çok sayıda kazıya katılmış ÖZDOĞAN, çok sayıda ulusal ve uluslararası yayına, makaleye imza atmış, kongre ve konferansa katılmış, birçok arkeoloji ve sanat tarihine dair derginin yayın kurulunda yer alamaktadır.
ÖZDOĞAN, Amerikan Bilimler Akademisi’ne kabul edilen 2. Türk profesörüdür. Uluslararası Jeolojik Korelasyon Programı -ki yer bilimlerinin uluslar arası en önemli kurumlarındandır ( IGCP )- ile Marmaray çalışmalarına dair İstanbul-Yenikapı jeoarkeloji değerlendirme gurubunda yer alamaktadır. Türkiye Bilimler Akademisi, Türkiye Kültür Envanteri ve Kültür Sektörü Birimi ( TÜBA-TÜKSEK ) ile ilgili oluşumda öncülük eden Mehmet ÖZDOĞAN, 2005 yılında “Kırklareli Fahri Hemşerisi” ünvanına layık görülmüştür.
Bir Kırklareli aşığı; Mehmet ÖZDOĞAN…
Mehmet ÖZDOĞAN, 1993 yılından beridir süren Trakya kazıları sebebiyle Kırklarelililer ile sıkı ilişkiler geliştirmiş, yaptığı kazılarda elde edilen kentin kültür mirasının Kırklareli’ye değer üretmesi için büyük özveri gösteren bir kişiliktir de.
Yaptığı çalışmalar sebebiyle 2008 yılında Vehbi KOÇ Vakfı tarafından verilen 100 bin dolar tutarındaki ödülün tamamını Trakya kazılarına ve o kazıların yürütüldüğü Kırklareli’nin Ahmetçe köyünde bulunan Trakya Araştırmaları Merkezi için kullanmıştır. Trakya Araştırmaları Merkezi, Ahmetçe köyünde, kazı ekibinin konaklamasına olanak verdiği kadar, kazılardan elde edilen bulguların tasnifi, depolanmasına da olanak veren bir zaman labratuarı gibi düzenlenmiştir. Trakya Araştırmaları Merkezi’nde, doğa ile iç içe bir ortamda bilimsel çalışmaları yürütmeye yarayacak teknik ve fiziki donanım sağlanmış, bilimsel toplantılara ev sahipliği yapabilecek bir bünyeye kavuşturulmuştur.
Öte yandan, her yıl kazılar için yöreden 70-80 kişi çalışmakta, bu durum Kırklarelililer için ayrı bir geçim kapısı oluşturmaktadır.
Kültür Sektörü ve Samanlık Müzeler…
Prof Dr. Mehmet ÖZDOĞAN, Kırklareli’de bulunan eserler için artık Kırklareli müzesinin yetersiz geldiğini her fırsatta dile getirirken, bu eserlerin kendi ilinden başka bir müzede sergilenesinin de doğru bir çözüm olmayacağını dile getirmektedir. Bunun için yeni, modern ve daha büyük bir müzeye ihtiyaç duyulduğu ortadadır.
Fakat başta Aşağı Pınar olmak üzere Kırklareli kazıları öyle bulgular vermektedir ki, bunların bir şekilde Kırklareli için değere dönüştürülmesi gerekmektedir.
İşte bu gereksinimden hareketle ÖZDOĞAN, Aşağı Pınar’da farklı bir anlatım diliyle bir açıkhava müzesi oluşturma fikrinin ilk örneklerini sergilemeye başlamıştır. Basında “Samanlık Müzeler” olarak tanıtılan bu rekreasyon alanında ziyaretçisiyle etkileşim içerisinde bir sunuma yönelen ÖZDOĞAN, Kültür sektörü bilincinin yörede yerleşmesini arzuluyor.
Istrancalar’da bugün hala samanlık-ağıl gibi yapıların mimarisinde dal örgü yöntemi ile oluşturulan yapılardan 3 tanesi Aşağı Pınar mevkiinde özgün yapılarına sadık kalınarak kurulmuştur. Kazılarda elde edilen bilgi birikimine ait canlandırmaların, minyatürlerin ve tabloların yer aldığı bu “etkileşimli açıkhava müzesi” uygulamasında kendinizi tarihin içerisinde hissetmeniz duygusu ön plana çıkartılmış. Türkiye’de bir benzeri olmayan samanlık müzelere gibi benzer uygulamalara sahip sergileme alanlarına yurtdışında çokça rastlanmaktadır.
İleride oniki adet olması planlanan bu sergileme alanları ile tarihi müzelerde camekan ardından seyretmekten öteye bir şeyler arayan tarih ve kültür turlarının ziyaretçilerini yöreye çekmeyi amaçlamaktadır. Bunun da yeterli olmayacağını düşünen ÖZDOĞAN, Kırklareli’nin çeşitli kültür, doğa ve tarihi varlıklarının oluşturduğu değerlerin birbirini bütünleyecek şekilde, bir konsept ve sunum diliyle ziyaretçilere aktarılmasının Kırklareli’ye büyük kazanımları olacağına işaret etmektedir.
Yazı : Dinçer ALABAŞOĞLU Fotoğraflar : Sedat YILMAZ ( Aşağı Pınar Kazı Fotoğrafları )