Babaeski Köprüsü
Osmanlı’nın son payitahtı İstanbul’dan bir öncekisi olan Edirne’ye, oradan da Rumeli’nin içlerine uzanan kervan ve sefer yolları üzerinde Osmanlı döneminin mimari karakterinin yansımalarını görebileceğimiz çok sayıda taş köprü bulunmaktadır. Onlardan biri olan ve çoğu zaman Mimar Sinan’ın aynı ilçeye bağlı Sinanlı beldesinde inşa ettiği muhteşem eseriyle karıştırılan Babaeski Köprüsü onlardan biridir.
Babaeski Köprüsü
Köprünün banisinin kim olduğu bilinmemekle birlikte kitabesinden inşa edildiği tarihi ve “bir kul” tarafından yaptırıldığını anlıyoruz. Evliya Çelebi ise köprüyü yaptıran kişi olarak Çoban Deli Kasım Ağa’yı işaret etmiştir. Rıfat Osman Bey ile Mimar Kemalettin’in köprünün mimari figürleri üzerine yaptığı tespitleri neticesinde belki bir vezir tarafından dönemin sultanına hediye edilmiş olabileceği nakledilse de bu çok da kabul gören bir görüş olmamıştır. Öte yandan köprünün mimarı da bilinmemektedir. Bazı yazarlar yalnış olarak Mimar Davut Ağa’nın ismini zikretse de, köprünün Mimar Sinan eseri olduğunu ileri sürenler gibi bu bilgi de yalnıştır. Zira Mimar Sinan’ın da öğrencilerinden olan Mimar Davut Ağa 1618 yılında selanik’te ölmüştür ve bu köprünün yapımından 15 yıl öncesine denk düşen bir tarihtir.
Babaeski Deresi üzerinde, ilçenin bir başka tarihi kıymeti olan ve Mimar Sinan eliyle yapılan Cedit Ali Paşa Camii’ne yaklaşık 100 metre mesafedeki köprü hicri 1043 ( miladi 1633 ) tarihinde, IV. Murat döneminde yapılmıştır. İmparatorluğun kalbi İstanbul’dan Rumeli’nin içlerine doğru uzanan kervan ve sefer yolları için bir menzil işareti gibi kabul görmüştür.
Babaeski Deresi üzerindeki bu taş köprü 72 metre uzunluğunda ve 5,85 metre genişliğindedir. Düzgün işlenmiş kesme taş malzeme kullanılarak yapılmıştır. Evliya Çelebi’nin “yedi gözlü” olarak naklettiği köprünün bugün ancak altı gözü görülebilmektedir. Babaeski Köprüsü altı sivri kemerlidir ve aralarında ikişer taşkın gözü bulunmaktadır. Köprünün menba tarafında ( suyun geliş yönü ) yarım piramit, mansap tarafında ( suyun gidiş yönü ) yarım dairesel selyaranları ve mahmuzları bulunmaktadır. Yukarıda bahsettiğimiz taşkın gözleri bu selyaranların tepeliğinin iki yanında yer almaktadır.
Köprü boylu boyunca uzanan taş korkuluklarla belirginleştirilmiştir. Köprünün ortasında mansap tarafında ( suyun gidiş yönü ) bir kitabe köşkü, tam karşısında, menba tarafında ( suyun geliş yönü ) bir balkon bulunmaktadır. Önünde taştan bir çift baba olan köprünün kitabe köşkünün iki yanı rozet ve lale motifleriyle süslenmiş beş beyitlik bir kitabeye sahiptir. Çok değil 1900’lerin ilk senelerine ait fotoğraflardan balkon köşkünün de taş malzemeden olduğunu görüyoruz. Maalesef, muhtemelen Balkan Savaşları yıllarında tahrip edilen balkon bölümü onarılırken bu orijinallikten uzaklaşılarak mermer malzeme ile yeniden yapılmıştır. Eski fotoğraflarda balkonun dört köşesinde kavuk biçimli dört baba yükseldiği görülürken ( günümüzde dereye bakan köşelerdeki iki adet baba yüksek tutulmuştur ), yukarıda bahsettiğimiz gibi Rıfat Osman ve Mimar Kemalettin Bey yüksekçe ve işçilikli vurgulanan bu figürleri, köprünün banisinin bir vezir olabileceğine yormuştur. Fakat bu görüş başka mimarlarca kabul görmemiştir.
Köprü kitabesinde Siphahi’nin imzası vardır :
Cenab-ı Hazret-i Sultan Murad-ı Cem-azamet ibadı üzre huda ide sayesin memdüd
Çün itdi azm-i cihad ol Şeh-i hümayun-baht yanınca asker-i bi hud cunud-i na mahdud
Bu cisri bir kulu yolunda itdi pay endaz derun-i dilden idüb ol Şehre nizar-o dürüd
Çün itdi hüsn kabuliyle hatırın tatyip anınla eyledi kasd-ı takrrüb-i ma’bud
Sımah-ı canıma hafiften irdi bu tarih ola bu cisri karin-i kabul-i rabb-i vedüd
Sene : 1043
Günümüz Türkçesine çevirirsek ;
Allah, cem gibi azametli Sultan Murad Hazretlerinin kulları üzerindeki gölgesini uzun eylesin
O bahtı kutlu padişah, yanına sonsuz askeri, sayısız atlarıyla cihada karar verdiği zaman
Bu köprüyü bir kulu, o şaha canı gönülden dualar ederek yolunda ayaklar altına serdi
( O padişah bunu ) iyilikle kabul ederek gönlü hoş etti. Böylece Allah’a yakınlaşmayı diledi.
Butarih can kulağıma Gayp alemlerinden geldi. Bu köprü çok şefkatli Rabb’in kabulüne yakın olsun.
Sene : 1043 ( Miladi 1633 )
Köprü hakkında yanlış bilinenler ve rivayetler
Babaeski Köprüsü köprü üzerinde yapılan yanlış isimlendirmeye sahip tabelalar sebebiyle bir Mimar Sinan köprüsüymüş gibi algılanmaktadır. Oysa, Babaeski deresi üzerindeki bu taş köprü IV. Murat dönemi eseri olup Mimar Sinan’ın ölümünden neredeyse yarım asır sonra yapılmıştır. Bu yanlış algıda, köprünün hemen yakınlarında yükselen Cedit Ali Paşa Camii’nin bir Mimar Sinan eseri oluşunun, bu köprünün de onunla ilişkili zannedilmesinin etkisi büyüktür. Buna rağmen ilçeye bağlı Alpullu ve Sinanlı beldeleri arasında, Ergene Nehri üzerinde Mimar Sinan’a ait bir taş köprü bulunmaktadır. Sinanlı Köprüsü ya da banisi olan Sokollu Mehmet Paşa’nın adıyla anılan taş köprü ile Babaeski Köprüsü birbirine sıkça karıştırılmaktadır.
Köprünün yapılması bir hikayeleştirme ile anlatılır. Buna göre; Çoban deli Kasım Ağa bu köprünün olduğu yerlerde koyun gütmektedir. Muhtemelen gayrimüslim olan bu zat müslümanlıkla şereflenip, zamanla yeniçeri ocağına “kul kethudası” olur. Sultan IV. Murat zamanında bir sebepten ötürü hapsedilince bir dua eder. “Bu sıkıntıdan kurtulursam, koyun güttüğüm yerlerde bir köprü yaptırayım.” der. Affedilip bu dileği yerine gelince 400 Rum kesesi sarfederek bu köprüyü yaptırır ve sultana hediye eder.