Dibek Kahvesi; Kırk Yıllık Hatır
“Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.” derler ya hani …
2008 Yılının Şubat ayında, Kırklareli’nde bir asırdan daha uzun bir süredir hizmet veren meşhur Dibek Kahvesi’nin sahibi Ali SAKA da vefat edince, Kırklareli kendisine değer katan bir evladını daha yitirmiş oldu. Öyle ya; o kahvenin hatırına ne gönüllerde ne tahtlar kurulmuştur, kim bilebilir ?
Dibek Kahvesi, 120 yılı aşkın bir süredir Kırklareli’ne değer katan bir mekan. Kimi araştırmacılar bu sürenin 170 yılı bulduğunu söyler. Bahsettiğimiz 120 yıl Ali SAKA ile son bulan ve babadan oğula SAKA ailesinin üç nesildir mekanı işlettiği 120 yıla tekabül eder.
En çok da SAKA ailesiyle bilindi ya; Dibek Kahvesi…
Kırklareli’nin önde gelenleri vakti zamanında hep bu mekana çıkarlarmış. Dibek Kahvesi’nde yer bulmak kimi zaman mümkün dahi olmazmış. Hele hele Kırklareli ve Rumeli türkülerinin en sağlam membağı Aşık Ali TAMBURACI kahveye geldiğinde yer yerinden oynarmış. Halk müziği repertuarımıza Kırklareli’den kazandırdığı o meşhur türküyü de burada okumuştur muhtemelen.
Tabakam da türün yok ( Hanım Ayşem )
Akıl başta bütün yok
Dolaştım Şam’ı şarkı ( Hanım Ayşem )
Senden sıtkı bütün yok
Kahve Yemen’den gelir ( Hanım Ayşem )
Bülbül çemenden gelir
Ak topuk beyaz gerdan ( Hanım Ayşem )
Hergün yabandan gelir
Kahve Yemen’siz olmaz ( Hanım Ayşem )
Bülbül çemensiz olmaz
Yari güzel olanın ( Hanım Ayşem )
Başı dumansız olmaz.
( Kaynak : Aşık Ali Tamburacı Yöre : Kırklareli Derleyen : Nida Tüfekçi Rept. No : 1670 )
O zaman Aşık Ali TAMBURACI demiş midir bilinmez ama “Efsaneden Gerçeğe Kırklareli” isimli eserinde Kırklarelili araştırmacı-yazar Nazif KARAÇAM, 2008′ de vefat eden Ali SAKA’ nın o meşhur kahvesi ile ilgili sırlarına değinirken şöyle der :
Herkes sanır ki, kahvenin hası Yemen’ den gelir. Bu yalnıştır. Kahvenin en hası Brezilya’ dan gelir ve bir kilogram Brezilya kahvesi layıkıyla kavrulduğunda 88 (0) gr. kalır.
( Not : Bu aktarımda kitapta bir basım hatası olması kuvvetle muhtemeldir. Zira kahve çekirdekleri kavrulduğunda ağırlıklarını yaklaşık %20 oranında kaybederler. Bu miktarın 880 gr. olması daha akılcı bir yaklaşımdır. )
Nazif KARAÇAM’a dibek kahvesinin sırlarından birini daha anlatırken, çifte kavrulmuş ve artık tokmak darbeleriyle neredeyse incecik kalmış dibekte dövülen kahvenin iyi lezzet vermesi ve o başka yerde rastlanamayacak köpüğünü elde etmek için, üzerine azıcık balmumu gezdirildiğinden bahseder.
Sanır mısınız ki, SAKA ailesinin üç kuşağı da bu alemden ağızlarda tad bırakarak göçmüş bile olsalar -ki, ruhları gani gani şad olsun- Dibek Kahvesi bitmiştir ? İşte burada yanılırsınız !
Şimdi Kırklareli’ nin merkezinden yer alan Dingiloğlu Parkı ve Arasta’ nın karşısındaki, İkizler Pasajı’nda en dipte yer alan bir dükkana sıkışmış olsa da, Dibek Kahvesi hala o yad edilen günlerdeki kadar meşhur.
Sararmış bir buzdolabı, fıstık yeşilinden hardal sarısına çalan solgun renkli duvarında nazar boncuklu bir süpürge, elektirikler kesilince kullanmak üzere küçük bir tüple çalışan bir gaz lambası, içeride üç dört masa ve iki-üç çaydanlığın bulunduğu bir çay ocağının ancak sığacağı bu mekanda sizi; yüzüne artık iflah olmaz bir yara gibi oturmuş gamzeleri ve kısık gözlerine rağmen etrafına yaydığı mütebessüm bakışla Ahmet AKANSU karşılıyor artık.
Vefa böyle bir şey olmalı ki, Ahmet Bey dükkanın baş köşesine SAKA ailesinin 3 kuşak Dibek Kahvesi’ ni işleten fertlerinin solgun fotoğraflarını çerçeveletip asmış.
– Toprakları bol olsun, ustalarım onlar benim, diyor. Yattıkları yer nur olsun !
Mekana adını veren meşhur dibek kahvesi, küçük bir sos kasesi genişliğinde ve kulpsuz fincanlarda ikram ediliyor. Bu eskiden gelen bir gelenekmiş. Eskiden testiden doldurulan buz gibi suyu artık plastik su bardaklarıyla ikram etmeye hayıflanıyor Ahmet Bey.
– Eskiden Paşabahçe’ nin ürettiği bu fincanlardan bulamıyorsunuz artık, diyor Ahmet AKANSU. Ben de Eskişehir Anadolu Üniversitesi Güzel Sanatlar bölümüne özel yaptırıyorum şimdi, diye de ekliyor.
Kahvenin hemen önündeki hole ve karşısında ancak bir iki masa sığacak küçük dükkana da masa çıkartıyor. Bu küçük dükkancağızın bir köşesine, yöresel kıyafetler giydirilmiş bir erkek manken figürü yerleştirmiş. Ayrıca, ömrü yüzyılı geçmiş, sahipleri değişse de kendisi dükkandan hiç ayrılamayan, tokmakla döğülmekten artık incelmiş o meşhur dibek de dükkanda yer alıyor.
Öylesine namı yürümüş bir mekan ki burası; şehrin yerel yöneticilerinin bile konuklarını “Dibek Kahvesi’nde size bir kahve ikram edeyim !” diye götürdüğü bir lezzet durağı…
Rahmetli Ali SAKA gibi Ahmet AKANSU’nun da, günden güne türeyen kafelerde, üçü beşi bir arada karışımlarla ancak bir lezzet yakalanmaya çalışılan, ayran kupası kadar kupalarda ikram edilen kahve karışımlarına inat ısrarla hazırladığı, kırk yıllık hatırı olan bu kahveyi muhakkak tadın. Damağınızın duvarlarına yapışan telveyi iyice bir gezdirip, genzinize genzinize yakan buruk tadı duyun.
Vefanın en büyük timsali olarak bu kültürü devam ettiren Ahmet AKANSU’ya da selamlarımızı iletin bi’ zahmet! Belki, siz bol köpüklü ve telvesinin tadı damağınızdan eksik olmayacak kahvenizi yudumlarken, radyoda Aşık Ali TAMBURACI’nın bir başka Kırklareli türküsü, yılların ötesinden gelen bir aksi seda gibi kahvenin duvarlarında yankılanıyor olacak.
Edirne’ nin köprüsü taştan kaldırım
Kaldırımdan düştüm beni kaldırın
O kızın uğruna beni öldürün
Ateş de düştü kahpe cihan ko yansın
Sevdiceğim gül yastığa dayansın
Edirne’nin ufak tefek taşları
Yaktı beni o yarimin kaşları
Bir omuzdan bir omuza saçları
Ateş de düştü kahpe cihan ko yansın
Sevdiceğim gül yastığa dayansın
( Kaynak : Aşık Ali TAMBURACI Kırklareli Türküsü Rept.No : 1844 )
Not : Bu yazı o anki ruh haliyle kaleme alındığında tarih 2009 yılını göstermekteydi. Dibek Kahvesi 2012 yılı başlarında İkizler Pasajı’ndaki -yazıya konu olan- yerinden, Yayla Mahallesi yokuşunun hemen başında, Hızırbey Camii karşısındaki yeni yerine taşınmıştır. Mekan her ne kadar değişmiş olsa da, kapısının önüne küçük masalar atılmış şıkır şıkır dükkanın girişinde, kahveye değerini katan o taş dibek ve içeride gamzelenmiş gülüşüyle Ahmet AKANSU hala sizi bekliyor.
Yazı : Dinçer ALABAŞOĞLU
Fotoğraflar : Erhan BAYCAN