Kayıp “Osmanlı Lalesi”nin İzinde

Tekirdağlı fotoğraf sanatçısı Yekta Ali KURTULUŞ’un, 2014 Nisan ayı ortalarında Tekirdağ’ın Ganos Dağları coğrafyasında yaptığı çekimlerde kadraja aldığı bir lale türü, kayıp “Osmanlı Lalesi”nin bu bölgede olup olamayacağına dair eski bir heyecanı yeniden körükledi.

Tarihi yolculuğunda lale…

“Zambakgiller” familyasından bir çiçek olan lalenin anavatanı Orta Asya’da geniş Türkmenistan çayırları olarak geniş kabul görür. Orta Asya göçleriyle İdil boylarından Hindistan-Acem diyarına, Selçuklular ile de Anadolu topraklarına taşınmıştır.

M.Ö. 5 ve 6. Yy’a tarihlenen Orta Asya Hun ve Uygur Kurganları’nda yapılan kazılarda lale motiflerine ait süslemelere rastlanmıştır.

Büyük Selçuklular ve Anadolu Selçukluları dönemlerinde lale motiflerinin kullanıldığı eserlere daha sık rastlamaya başlıyoruz. İstanbul’un fethiyle birlikte Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul’un savaşlardan yılgın yüzünü süslemek için bu zarif çiçeklere başvurduğu bilinmektedir. Kanuni döneminde ise lale türlerinin çoğaltılmasının sağlanmış olduğunu, dönemin meşhur şehülislamı Ebu Suud Efendi’nin bu çiçeklere ayrı bir ilgisi olduğunu tarihi kayıtlardan öğreniyoruz.

Türkler ve özellikle Osmanlılar yaşakları çevreyi güzelleştirmeye çalışmışlardır.Bunun için özel gezinti alanları yapılmış, İstanbul ve diğer büyük şehirleri park ve bahçelerle donatmışlardır. İstanbul bahçelerinin vazgeçilmez çiçeği olarak başta lale, gül,karanfil ve zerrin gibi çiçekler yetiştirmişlerdir.

Lâlenin Osmanlılar tarafından bu kadar kabul görmesinin sebeplerinden biri de Arap harfleri ile ( ﻻ ﻟﻪ ) şeklinde yazıldığında, Allah ( ﷲ ) kelimesinde ki bütün harfleri kapsamaktadır. Harflerinin karşılığı sayılar hesabına dayanan “ebced” usulüne göre de “Allah” kelimesi ile “ lâle” kelimesinin aynı rakama tekabül etmesi, ediplerde “yaratıcı”nın yarattıklarında tecelli etmesi düşüncesinden hareketle derin bir heyecan uyandırmıştır. Lâle , Arap harfleri ile yazılır ve tersinden okunursa ( ل ﻫﻼ ) = Hilal =Ay olur; Hilal veya Ay da Osmanlı Devleti’nin amblemidir.

“Lale-i Rumi” denilen “İstanbul Lalesi” ise ayırıcı bir tür olarak bilinir. Bugün bu tanıma eş olarak “Osmanlı Lalesi” ismi de kullanılmaktadır. Bu türün 2. Selim Dönemi’nde Kırım’ın güneyinde yer alan Kefe’den sipariş edilen lalelerden türetildiği görüşü çiçekler üzerine araştırmalarıyla tanınan Turhan BAYTOP tarafından ileri sürülmektedir.

14. yy’dan itibaren Osmanlı topraklarından Avrupa’ya giden lale soğanları özellikle Hollanda’da büyük rağbet görmüş ve çok büyük paralar karşılığında alınıp satılan bir ticari meta haline gelmiştir. Hatta 1636 yılında lale soğanının alım satımı üzerinden yaşanan ve tarihin ilk ticari spekülasyonu olarak görülen olgu “Tuliptomania” yani “Lale çılgınlığı” olarak terimleşmiştir.

Günümüzde ise Hollanda ticari yükselişinde başrollerden birini bu çiçek türüne vermiş ve kalkınmasındaki en önemli ivmelerden birini dünyaya yaptığı lale ticaretiyle yakalamıştır.

Lale-i Rumi

Osmanlı’nın gerileme döneminin başlangıcına işaret eden dönem ise 3.Ahmet’in tahtta olduğu yıllardır. Pasarofça Antlaşması ile ( 1618 ) Avrupa’yla sürecek savaşsızlık hali 1630’a kadar sürecek ve yenileşme akımlarını da beraberinde getiren bu dönem sosyal bir olguya dönüşerek halk tarafından saray etrafında şekillenen israf, zevk, sefa, şatafat olarak algılanan bir dönem olarak tarihte yer edecektir. Bu dönem o şatafatlı sarayların, konakların, Osmanlı’nın önde gelen isimlerinin bağları bahçelerindeki gösterişli laleler ile özdeşleştirilip “Lale Devri” olarak isimlendirilecektir.

Bu dönem ise meşhur Patrona Halil İsyanı ile son bulurken, Osmanlı’nın nazlı çiçeği “Lale-i Rumi”leri elinde barındırmak bile suç görülerek zamanın dehlizlerinde kaybolmaya mahkum edilecektir.

Sanata, zerafete, edebiyata nam olan İstanbul Lalesi’ni yeniden keşfetmek, canlandırmak için başta İBB bünyesindeki Osmanlı Lalesi Genetik Projesi olmak üzere akademik çevrelerin hatırı sayılır çabaları sürmektedir. Bunların başında da İstanbul Üniversitesi bünyesindeki botanik bahçesinin uzmanları gelmektedir.

Ganoslar’dan heyecan uyandıran keşif…

2006 Yılında Tekirdağ’dan gelen bir haber Osmanlı Lalesi’nin izini süren akademisyenler arasında şüpheyle harmanlanmış bir heyecan uyandırdı. Tekirdağ’da kültür sanat alanında çeşitli çalışmalara imza atan ve aynı zamanda fotoğraf sanatıyla ilgilenen Nijat AYVAZ’ın 2006 yılında Tekirdağ’ın Kumbağ-Altınova kesimindeki bir alanda -ki burası Ganos Dağları’nın artık denize kavuştuğu etekleridir- rastladığı bir lale türünün fotoğraflarını kadraja alır. Bu fotoğraflardan bazılarını çeşitli mecralarda yayınlayan AYVAZ’ı heyecanlandıran haber İstanbul Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyat Bölümü’nden Türkolog Halil AÇIKGÖZ’den gelir. Nijat AYVAZ’ın fotoğraflarına tanıdıkları vasıtasıyla rastlayan AÇIKGÖZ bölgeye gelerek bir yıl süren tesbitleri sonucu bu lalenin kayıp Osmanlı Lalesi olabileceğini duyurur.

Konu ulusal basındaki gazete ve dergilerde yer bulur. Konu basında yer aldığında farklı sesler de yükselir. İstanbul Üniversitesi Botanik Bahçesi Başkanı Yrd. Doç. Dr. Erdal ÜZEN, tespit edilen bu türün Trakya Lalesi türüyle ilişkilendirilmesi gerektiğini, kayıp olan Osmanlı Lalesi olamayacağına dair çeşitli gerekçelerle şerh koyar. ÜZEN’e göre; Osmanlı’nın sürgün yerlerinin başında yer alan Tekirdağ gibi Trakya topraklarında kayıp Osmanlı Lalesi’ni aramanın doğru bir yaklaşım olmasına karşılık bu türün doğal bir ortamda değil, eski bir konak yahut çiftlik gibi bir yerde aranması gerekmektedir. Bunun ayırtına da tesbit edilen çiçekten türetilecek örnekler üzerinden bilimsel yaklaşımlarla uzun süren araştırmalar sonunda varılabilecektir.

O tarihten bu yana çalışmalarını kayıp İstanbul Lalesi’ni ( ÜZEN’e göre asıl isimlendirme “Osmanlı Lalesi” değil, “İstanbul Lalesi” olmalıdır ) bulmak üzere çeşitli mecralarca yürütülen projeler çerçevesinde sürdürmektedir.

O dönem heyecan uyandıran “Kayıp Osmanlı Lalesi’nin izlerinin Tekirdağ civarında olup olamayacağına…” dair tartışmalar, 2014 Nisan ayında ilin Ganos Dağları kesiminde fotoğraflanan bir lale çiçeği üzerinden yeniden filizlenecek gibi görünüyor.

Tekirdağlı fotoğraf sanatçısı Yekta Ali KURTULUŞ, 2014 Nisan ayının ortalarında Tekirdağ’ın Ganos Dağları kesiminden kadraja aldığı bir lale fotoğrafını fotoğraf siteleri ve sosyal ağlarda paylaşınca, 2006 yılında yine Tekirdağlı bir fotoğrafçı olan Nijat AYVAZ’ın uyandırdığı heyecan yinelenmiş oldu. Çekimlerini Nijat AYVAZ’ın çekim yaptığı bölgeden farklı bir alanda yapan KURTULUŞ, genel itibariyle Tekirdağ yöresinde bu çekimlerin yapılmış olmasının bir manası olabileceğinden hareketle, rastlanan türün kayıp Osmanlı Lalesi olup olmadığına dair en doğru kararı bilim insanlarının vereceğinin altını çiziyor.

Fotoğraf : Yekta Ali KURTULUŞ

Facebookpinterestmail