Kırklareli Sinagogu; “Hoşçakal Doğduğum Şehir”
Geçtiğimiz yüzyılın başına kadar Kırklareli’ndeki nüfusları 1200 civarındaydı. Uzun yıllar hoşgörü içinde yaşamış bu kentin kadim misafirleri değil, hemşerileriydiler.
Ve; ne olduysa bir günde oldu… 1934 Yılında bir gün, bir tek kimliklerini alarak ayrılmak zorunda kaldılar bu şehirden. 1942 Yılında çıkartılan varlık vergisi ise açık yaraya basılan tuz gibiydi.
Gittiler ve bir daha geri dönmediler. Nice zaman sonra, acılar az da olsa soğuyunca, sokaklarında koşturdukları bu şehri hatıralarda, kitaplarda yeniden yaşatır oldular. Giderken bir tek kimliklerini alabilmişlerdi yanlarına. Bugün 3-5 kişi kalabildikleri Kırklareli’nde, “Bir zamanlar burada bizler de yaşardık.” demelerine yeten izlerini bıraktılar.
Trakya’ya Yerleşmelerinden Trakya Olayları’na…
Osmanlı’nın Rumeli’yi fethiyle birlikte Edirne’nin başkent olması, huzur ortamı arayan Balkan Yahudileri’nin bu şehre küçük göçlerinin önünü açmıştı. Gelgelelim 1496’da İspanya ve Portekiz’den kovulan Yahudiler’e kucak açan II. Bayezid olur. Bu kendilerine kucak açan Osmanlı topraklarına ilk büyük göçtür. Bunu Osmanlı topraklarına farklı tarihlerdeki Yahudi göçleri takip edecektir. Başkentin Edirne olması, Edirne ve Trakya’nın diğer yerleşimlerini cazibe merkezi haline getiriyor, kalabalıklaştıkça kent dokusunun güçlü bir parçası oluyorlardı.
Papalık kontrolüne girmesinden sonra 1537’de Apulya’dan kovulanlar, 1542’de Ferdinand’ın Bohemya’dan ülke dışı ettikleri, 1881-1891-1897-1903 pogromları ile 1907 Bolşevik ihtilalinde Rusya’dan kaçanlar Edirne’ye, İstanbul’a, Selanik’e ve ülkenin diğer kentlerine yerleştiler.
Osmanlı’nın son yıllarını, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşunu gören Yahudi cemaatinin hakları, diğer azınlıklar gibi Lozan Barışı ile koruma altına alındı.
Yüzyılın ikinci büyük cihan harbinin ( II. Dünya Savaşı ) ayak sesleri bile Avrupa’da travma etkisi yaratmaya yetiyordu. Almanya ve İtalya’nın başı çektiği büyük ağabeyler, pek çoğu rüştünü bile ispat edememiş olan genç Avrupa devletlerine acı reçeteyi hazırlarken, bu travmanın panzehiri olarak hoyratça bir milliyetçilik öneriyorlardı. Domino etkisi yaratan bu tehlikeli tırmanış sadece kıta Avrupası’nı tehtid etmiyor; genç Türkiye’de de yaradan sızan bir virüs gibi yayılıyor, eski refleksler yeniden su yüzüne çıkıyordu.
Avrupa basınınında Yahudi karşıtlığını eksen alan yazılar, Türk basınında da kendi karşılıklarını üretmeye başlamıştı. Basında zehir zemberek yazılar çıkıyor, Yahudi Heyeti’nin bu yazıların durdurulması ile ilgili girişimleri dönemin hükümetinde yeterli karşılığı bir türlü bulamıyordu. Çıkartılan, 14 Haziran 1934 tarihli 2510 Sayılı İskân Kanunu, sınır boylarındaki illerde Türk nüfusun yoğunlaştırılması için gerekli tedbirleri almayı hedefliyordu.
Trakya’da Yahudi vatandaşlara karşı ilk olaylar 21 Haziran 1934’te Çanakkale’de vuku buldu. Başta Edirne olmak üzere Trakya’nın içlerine doğru kaçışan Yahudi vatandaşları, olayların tüm Trakya’ya sıçraması üzerine büyük bir endişeye kapıldılar. Zira tüm Trakya’da bugün kimsenin hatırlamak bile istemeyeceği tatsızlıklar yaşanıyordu.
Hal böyle olunca, yaklaşık 15 bin civarında Yahudi vatandaşı yüzlerce yıldır sükun içinde yaşadıkları Trakya’dan apar topar göç etmek zorunda kaldılar. Çoğu İstanbul’a, bir kısmı da yurt dışına gitmeyi tercih edecekti.
Yaşadıkları travma, takip eden yıllarda da peşlerini bırakmadı. 1942 Yılındaki “Varlık Vergisi” uygulaması ile II.Dünya Savaşı’nda Müslüman olmayan azınlıkların askerliklerinin düzenlendiği ve “21 Kur’a İhtiyatları” denilen uygulamalar açık yaraya tuz biber ekti. Varlık vergisini ödemeye gücü olmayanlar 1943 Temmuz’unda Aşkale’ye sürgüne gönderilecekti. Birkaç yıl sonra İsrail devletinin kurulması ise yurt dışına göç etmelerini hızlandıracaktır.
Hoşçakal Doğduğum Şehir !
Geçtiğimiz yüzyılın başında Kırklareli’de sayıları 1200’ü bulan Yahudi vatandaşları da bu “el mecbur” göç dalgasından nasiplerini aldılar. Bir arada yaşama kültürünün en güzel demlendirildiği Kırklareli kent dokusundan neredeyse tümden siliniverdiler.
Neleri varsa geride; evleri barkları, varları yokları, ibadethaneleri, mezarlıkları… Neleri varsa hani neleri; hepsini geride bırakıp Kırklareli’ne “Hoşçakal !” dediler. Gittikleri yerlerde yeni bir hayata adım attılar.
Kırklareli’den gittiler ama ne bu şehri, ne Kasaplar Arası’nı, ne kentte adlarını verdikleri Yahudi Mahallesi’ni hiç mi hiç unutamadılar. Erol HAKER’in mensubu olduğu Adato ailesinin kuşaklarca aktarılan öykülerine yer verdiği kitabının panaromasına çocukluğunun Kırklareli’sini koymuş olması bundan sebeptir : Bir Zamanlar Kırklareli’de Yahudiler Yaşardı…
Bugün Kırklareli’de sadece 4 kişi kaldılar. Onlar da sadece yaşlılar dersek yalnış söylemiş olmayız. Zira evlilik çağına gelen gençleri başka bir sorun beklemektedir. Kendi cemaatlerinden biri ile evlenmeleri gerekliliği, onların İstanbul’a ya da yurt dışına gitmelerinin bir başka kaçınılmaz sebebidir. Bazı ritüelleri gerçekleştirmek için 10 erkekten oluşan cemaat toplanamadığı için ibadetlerini yapamamaları bir başka ayrıntıdır.
Geçtiğimiz yüzyılın başına kadar – Trakya’nın pek şehrinde olduğu gibi – Kırklareli’nin kent dokusunun bir parçası olan onlardan geriye ancak mimari izlerinden yakalamaya çalıştığımız evleri, Kasaplar Arası’nda ( Şükrü Naili Sokak ) yıkılmaya durmuş sinagogları ve mezarlıkları kaldı.
Barış TOPTAŞ Kırklareli’de onlardan geriye kalanların izini sürdü. Kırklareli Sinagogu ve Yahudi Mezarlığı isimli bu çalışmayı Barış TOPTAŞ‘ın kaleminden sayfalarımıza taşıyoruz.
Not : Bu yazı hazırlanıp yayına verildiğinde Kırklareli Sinagogu’nun son hahamı olan ve cemaat toplanamadığı için İstanbul’da yaşamaya başlayan Hayim ABRAVANEL‘in hayata gözlerini henüz yumduğundan, yaklaşık 10 gün evvel ( 1 Haziran 2012 ) İstanbul’da toprağa verildiğinden haberdar değildik. ABRAVANEL Edirne’de doğmuş ve uzun seneler çok sevdiğini söylediği Kırklareli’de hahamlık görevini yürütmüştü. Bir gazete küpürünün bir köşesine iliştirilmiş bu vefat duyurusu, onun Kırklareli Sinagogu’nun son hahamı olduğunu da tarihe kayıt düşüyordu.
KIRKLARELİ SİNAGOGU
Kırklareli Yahudi Cemaati Doğu Avrupa ve İspanyol kökenlidir. 1608 Yılında Kırklareli’ye gelen Polonyalı Ermeni Seyyah Simeon, şehir halkının, Türk, Rum ve Yahudiden oluştuğunu, Yahudilerin Podolya’dan geldiğini ve bozuk bir Almanca konuştuklarından bahsetmiştir. İkinci bir grup Yahudi (Aşkenaz), Osmanlı-Lehistan savaşından sonra 1674 yılında Ukrayna’nın Kamenetz Poldolskaya Kasabasından göç ederek Kırklareli’ye gelmiştir. Sonraki yıllarda İspanyol kökenli Edirne Yahudilerinin şehre göç etmesi ile şehirde, Aşkenaz Yahudileri, Edirne Yahudilerinden sayıca az kalmış ve zamanla Doğu Avrupalı kültürel kimliklerini kaybetmişlerdir.
1897 Yılında Kırklareli’de cemaate ait eski ve yeni olmak üzere iki adet sinagog bulunmaktaydı. 20. yüzyılın başında, eski sinagog yıkılması ile, yeni sinagog kullanılmıştır.
Balkan Savaşlarından hemen sonra, Yahudi gençlerinin büyük çoğunluğunun, işsizlik ve ekonomik sıkıntılar nedeni ile, Amerika ve Fransa’ya göç etmesi, 1934 Trakya Olayları olarak anılan, Kırklareli, Edirne, Tekirdağ ve Çanakkale’de meydana gelen Yahudi karşıtı olaylar sonucunda, Kırklareli’deki Yahudi nüfusun büyük çoğunluğunun şehri terk ederek İstanbul’a göçmesi ve 1948 Yılında İsrail Devletinin kurulması ile yaşanan göç dalgası sonucunda, Yahudi nüfusu hızla düşmüş, şehirde bugün sadece 4-5 kişi civarında Yahudi kalmıştır.
Bu durum bir Musevi ayininin yapılması için en az 10 Musevi erkeğinin olması gerekliliğinden, Sinagog’ta ayin yapılamaması sonucunu ortaya çıkarmış, Haham Hayim Abravanel ve eşinin de Kırklareli’den ayrılması ile Cemaat Hahamsız kalmış, Kırklareli Sinagogu da neredeyse kullanılmaz hale gelmiştir.
Kırklareli’deki ilk sinagog, 17 yüzyılın başlarında bugünkü Karakaş Mahallesi, Cumhuriyet Caddesi, Kasaplar Arası Mevkiinde yapılmıştır. Yaklaşık 300 yıllık mazisi olan sinagogta basit ve bir kat odasında tek bir yaşlı haham tarafından ders verilen bir sıbyan mektebi bulunmakta idi. 1913 Yılında kapatılan sinagog, yıkılarak yerine, 1914 yılında cemaate gelir getirmesi amacıyla dört adet dükkan yapılmıştır. Karakaş Mehmet Bey Vakfına ait olan sinagog ve dükkanlar, icareteyne tahvil edilerek Musevi Vakfının tasarrufuna geçmiştir.
19. Yüzyılın sonlarına doğru inşa edilen yeni sinagog, eski sinagogun hemen yanında bulunmaktadır. Kırklareli Musa Sinagogu Vakfına aittir. 1950’li yıllarda yaşanan sel felaketi ile su basan sinagog ta bulunan eski eser ve kitaplar büyük zarar görmüştür. Halen ayakta duran sinagog, oldukça bakımsız durumdadır.
Kare planlı, 1,5 kat yüksekliğindeki sinagoga girişi, caddenin arkasında bulunan bahçe içerisinden sağlanmaktadır. Ağaç kirişler ile desteklenen tuğla malzeme ile kargir olarak inşa edilmiş, sonraki yıllarda çimento kullanılarak sıvanmıştır. Sinagogun içerisi dört köşeli altı pencere ile aydınlatılmış, ayrıca üst kısımlarda küçük pencerelere yer verilmiştir. Bu pencerelerden biri yuvarlak kemerli olup, üzerinde altı köşeli davut yıldızı motifli vitray bulunmaktadır.
Zemin karo taş döşelidir. Zeminde dört adet ahşap sütun ahşap tavan bloğunu desteklemekte, tavan sade bir malzeme ile dekoratif olarak kaplanmıştır. Tavanın orta kısmında alçı malzeme yapılmış, yaklaşık 1,5 metre çapında mavi renkli yalancı bir kubbe, yalancı kubbenin tam ortasında altı köşeli davut yıldızı motifi, kenarlarda ise yaldızlı beş köşeli yıldız süslemeler bulunmaktadır. Yalancı kubbenin ortasından sarkan madeni avize, sinagogtaki aydınlatmanın merkezini oluşturmaktadır.
Sinagogun giriş kısmı ve yan cephesinde kadınların ibadet ettiği “Azara” adı verilen asma kat bulunmakta, asma kat zeminden ahşap sütunlar ile desteklenmektedir. Teva bölümü ahşap korkuluklar ile çevrelenmiş, hemen arkasında Ehal kısmı bulunmaktadır. Ehal kısmı, sade bir görünüme sahip olup, yan yana bulunan ikişer yarım sütun, sütunların üzerinde, yedi sıra İbranice yaldızlı harflerin bulunduğu dört yuvarlak kemerli levha ve levhaların üstünde, üzerinde altı köşeli davut yıldızı motifi bulunan üçgen alınlıktan oluşmaktadır.
Oldukça bakımsız durumda olan Kırklareli Sinagogu, şehirdeki Yahudi Cemaatinin azlığı nedeni ile neredeyse kullanılamaz hale gelmiştir.
Kaynaklar :
1 – P.L İnciciyan-H.D. Andreasyan, Osmanlı Rumelisi Tarih ve Coğrafyası, İstanbul 1974, s. 136,
2 – Erol Haker Erol Haker, Bir Zamanlar Kırklareli’de Yahudiler Yaşardı, İstanbul 2006, s. 297.; Nazif Karaçam, Efsaneden Gerçeğe, Kırklareli 1995, s. 118.
3 – Erol Haker, a.g.e., s. 298.
4 – Erol Haker, a.g.e., s. 300.; Ali Rıza Dursunkaya, Kırklareli Vilayetini Tarih Coğrafya Kültür ve Eski Eserleri Yönünden Tetkik, Kırklareli 1947, c. 2, s. 93.
5 – Erol Haker, a.g.e., s. 299.
6 – Rifat Bali, “Edirne Yahudileri”, http://www.rifatbali.com/images/stories/dokumanlar/edirne_yahudileri.pdf, (11.11.2011), s. 8.
7 – Ali Rıza Dursunkaya, a.g.e., c. 2, s. 93.
8 – Erol Haker, a.g.e., s. 301.
9 – İcareteyn, çifte kira anlamında bir vakıf hukuku terimidir.
10 – Ali Rıza Dursunkaya, a.g.e., c. 2, s. 79.
11 – Teva, Sinagoglarda Dua okuma bölümü adı verilen yerdir.
12 – Ehal, SinagoglardaTevrat Rulolarının örtü altında muhafaza edildiği yerdir.
KIRKLARELİ YAHUDİ MEZARLIĞI
Günümüze ulaşan, gayrimüslimlere ait tek mezarlık, Karakaş Mahallesi Sungurbey Caddesinin sonunda bulunan, Yeni Türk Mezarlığının karşısındaki, yaklaşık 400 yıllık bir tarihi geçmişe sahip olan Yahudi mezarlığıdır. Yakın geçmişe kadar ciddi bir şekilde tahrip edilen mezarlık, çevresine yüksek duvarların yapılması ile kısmen de olsa koruma altına alınmıştır. Bakımsız durumdaki mezarlıkta yaklaşık 300-400 adet mezar taşı bulunmaktadır.
Çoğunlukla mermer malzeme kullanılan mezar taşları dikdörtgen kapaklı veya silindirik gövdeli sanduka şeklindedir.Mezar taşlarının üzerindeki kabartma ve kazıma tekniği ile işlenen yazılar İbranice ve İspanyolca olup, Mezarlıkta sadece Ester Adato Haker’e ait mezar taşı üzerindeki yazılar Türkçe’dir.
Genel olarak mezar taşlarının üzerinde altı köşeli Davut Yıldızı başta olmak üzere, çeşitli geometrik ve bitkisel motifler bulunmaktadır. Yahudiler için sonsuzluğu sembolize eden akasya dalı motifi bazı mezar taşlarında görülmektedir.
Barış TOPTAŞ
Fotoğraflar : Dara YASKIL, Barış TOPTAŞ, Dinçer ALABAŞOĞLU, Sengül Özcan KUMATAR