Sinekli’nin Güğümleri
Su hayatımızda ne kadar da önemlidir, değil mi ? Varlığı nimet, yokluğu zulmet derler ya, tam da öyle. Yokluğundan köşe bucak kaçan kavimler suyu bol buldukları yerlerde konaklayıp, etrafında büyük medeniyetler kurmuş; yeri geldiğinde uğruna savaşmışlar, yeri geldiğindeyse bir orta yol bulup barış antlaşmaları yapmışlardır. Hayatımız boyunca sağlıktan bayındırlığa, tarımdan mimariye, sosyal hayattan tutun da kültür sanata; doğa, çevre ve iklim gibi daha pek çok alanda başımızı çevirip baktığımız ne varsa, mutlaka su üzerine şekillenmiş bir yansımasına rastlarız.
Memleketçilik damarımız tutmasın; taşını, toprağını, havasını överken yaşadığımız yerin suyunu saymamazlık edemeyiz. İçenin şifa bulduğu, içmeden gideni bir daha ayağına getiren memleketin göze göze pınarlarını, karpuz çatlatan derelerini anlata anlata bitiremeyiz. Böbrek taşlarını düşüreni mi yoktur, içene “ikiz çocuk” müjdesi vereni mi ?
Oysa şimdi, modern zaman sakaları koca koca plasik galonlara doldurulmuş, sözüm ona “memba” sularını bir telefonla evlerimize kadar getirir oldu. “Biz eskiden eskiden, su içerdik testiden” lafı boşa söylenmemiş olmalı ki, suyun tadı bi’ hayli kaçtı. Bunu en derinden bilse bilse, neredeyse çeyrek asırdır hasret kaldıkları “Sinekli suyu”ndan tatmaya yaşı yetişmiş, sabah ve akşamüzeri saatlerinde güğümlerini alarak Karaağaç’tan gelecek mahalle sakalarının yolunu gözleyen Edirneliler biliyor olmalı.
Sinekli’nin Güğümleri
Hoş, yukarıda söylediğimiz gibi tadı bi’ hayli kaçmış olsa da, Trakya’da suları, pınarları ile ün yapmış pek çok yere rastlarız. Sırtını Istrancalar’a yaslamış Kırklareli bu konuda yörenin en zengin kesimidir. Öyle ki, İstanbul’un su ihtiyacının önemli bir kısmı bu yöredeki pınarlarla beslenen derelerden sağlanmaktadır. İlçenin adında kendine yer bulmuş, Pınarhisar’ın her köşesinden fışkıran pınarlarına, ilçenin 4 kilometre uzağındaki Kaynarca beldesinin ünlü “Teoros’un suları” eşlik eder. Hani, M.Ö. VI. yüzyılda İskit seferine çıkan Pers hükümdarı Darius’un adına bir yazıt taş diktirdiği rivayet edilen “Teoros’un suları”…
Sanayi bölgelerinin kıskacında can çekişen Ergene’den, Tekirdağ Muratlı’nın devr-i saltanatında öve öve bitirilemeyen sularından hiç bahsetmeyeceğim. İçler acısı…
Osmanlı İmparatorluğu’na neredeyse bir asır boyunca başkentlik yapmış Edirne ise, sınır aşan üç nehrin; Arda, Tunca ve Meriç nehirlerinin kıyısında bulunuşuyla su zengini sayılabilir. Osmanlı’dan kalan ve şehrin birçok köşesinde adım başı görebileceğiniz çeşmeler, sebiller, su terazileri ile şehrin çok uzağından derlenen suları Edirne’nin maksemlerine taşıyan, bir kısmı Mimar Sinan tarafından elden geçirilmiş su yolları bu zenginliğin vücut bulmuş halleridir.
Buna rağmen Edirneliler için “Sinekli suyu”nun yeri bir başkadır. Daha doğrusu, başkaydı. Çünkü, neredeyse çeyrek asırdır Sinekli suyunun tadından mahrum Edirneliler.
Hikaye biraz karışık. Dilerseniz önce bir parça Sinekli suyundan bahsetmiş olalım. Sinekli suyu Edirne’nin Karaağaç semtinde, köy yerleşiminin bir parça dışında bulunan bir göze pınar aslında. İçiminin hoşluğu ile Edirneliler’in beğenisini kazanmış bu pınarlardan doksanlı yılların başına kadar Edirne mahallelerine su temin edilmiş. Vakti zamanında öylesine aranan bir suymuş ki, güğümlerini ellerine alan evin hanımları, beyleri, çocukları sabah ve akşamüzeri saatlerinde mahalleye gelen ve at arabalarına yükledikleri, önceleri güğümlerle daha sonraları pirinç sarı kapaklı, kurşun mühürlü cam damacanalarla su satan mahalle sakalarının yolunu gözlermiş. Boş güğümleri, cam damacanaları verir, dolu olanı alırlarmış. Öyle ki, o dönemlere yetişen tanıklar hatıralarında her mahallenin ayrı sakaları olduğunu, sayılarının yirmi beş otuzları bulduğunu, mahallelinin sakalarla dost ahbap gibi olduğunu aktarıyor. Sizin anlayacağınız, şimdiki su şirketlerinin öncülerinden diyebileceğimiz bir marka olmuş adeta Sinekli suyu. Hoş, makus kaderi de onların elinden gelmiş ya, bunu daha sonra anlatırız…
Sinekli suyunun bulunduğu alan eskiden Demirtaş Çiftliği ( Timurtaş Çiftliği ) sınırları içerisinde yer alıyordu. Burada Osmanlı’nın son yüzyılında yapılmış olması muhtemel, kitabesi sökülmüş olduğu için hakkında fazla bilgi bulunmayan, birkaç sıra merdivenlerle inilen ve daha çok suyu çevrelemek için yapılmış olduğu intibağı uyandıran bir çeşme bulunmaktadır. Çeşme şimdilerde oldukça bakımsız durumda. Ağaçlarla çevrili bu alanda, çeşme yakınlarında namazgah olarak kullanılan bir yapı bulunuyor olması, vakti zamanında bu bölgenin sosyal bir alan olarak kullanılmış olabileceğine de işaret ediyor.
Demirtaş Çiftliği Edirneli Müftüzadeler’den Hacı Mehmet Efendi’den, 1937-39 yılları arasında Edirne Belediye Başkanlığı yapmış, ardından Trabzon milletvekili seçilerek görevi bırakmış olan oğlu 1887 doğumlu Mehmet Şerif Bilgen’e geçmiştir. Aile aynı zamanda Gerdelli Çiftliği’nin de sahibidir. Sinekli suyu Mehmet Şerif Bilgen’in şehrin belediye başkanı olduğu zamanda Edirne Belediyesi’ne tahsis edilmiştir. Bu tahsiste, belediye başkanlığı döneminde Taşlımüsellim su yollarından şehre su taşıyan kanallardaki çökmeler, tıkanmalar ve suyun debisindeki azalmalar sebebiyle baş gösteren sorunlar yol açmış, bu sebeple böylesi bir alternatif yola başvurulmuş olabilir.
O dönemlerle birlikte, Karaağaç’taki Sinekli suyu Edirne mahallelerine at arabalarına yüklenen güğümler, damacanalarla su taşınan bir yer haline gelmiş. Onlarca at arabası sabah akşam Karaağaç’a uzanan Lozan Caddesi’nin taştan yolunu tutarlar, Sinekli suyundan su doldurur, bu işlemi de belediyenin görevlendirdiği memurdan makbuz karşılığında gerçekleştirerek gerisin geriye Edirne’nin yolunu tutarlarmış. Edirne’nin mahallelerine dalan arabalarda yüklü güğümlerin birbirine çarparak çıkardığı sesleri duyanlar Sinekli suyunun geldiğini evin en ücra odalarından bile anlarlarmış.
Şimdilerde, yaşı en az orta yaşa ermiş ve üzeri Edirnelilerin usunda nostaljik bir hatıra gibi kalakalmış Sinekli suyuna ne olmuş peki ? Dedik ya, “suyun tadı kaçtı” diye. Doksanlı yılların hemen başında su şirketleri piyasada daha fazla yer edinmek isteyince, rakipleri oyundan çıkarmak için belli ki bir bahane aramışlar. Sinekli suyunun başına gelen de bu. Aynı zamanda Edirne’nin tarım ambarı olan Karaağaç’taki Sinekli suyuna, ekim dikim yapılan arazilerinden yoğun nitrat karıştığı gerekçesiyle Sinekli suyunun Edirneliler ile bağı kopartılmış. Buna inanmayan bazı çevrelerin farklı zamanlarda sudan numune alarak tahlil yoluyla tersini ispat etme girişimlerine karşın, dönemin belediye başkanın da bu durumu göz ardı ettiği, hatta “O tahliller tarım faaliyetleri yapılmayan zamanlarda yapılmıştır, güven olmaz” diyerek su şirketlerinin yanında yer aldığı, yerel basında geniş yer bulmuştur.
Nitekim, Edirneliler neredeyse çeyrek asırdır Sinekli suyundan mahrum. Gittikçe battallaşan suyun ve çevresinin derlenip düzenlenerek Edirnelilerin kullanımına açılması ile ilgili girişimler bugüne kadar ilgililerce hep geçiştirilmiş. Olur mu olmaz mı bilemeyiz. Ama bunu başarabilecek olana Edirnelilerin hayır dua edeceği aşikar. “Su gibi aziz ol !”
Yazı : Dinçer ALABAŞOĞLU
Not : Fotoğraf ilk kaynağına ulaşılamadığı için internet arşivinden kullanılmıştır.