Su Hayattır; İĞNEADA LONGOZU
Su hayattır !
Bunu modelleyerek anlatabilmek için doğanın ve insan ihtiyaçlarının oluşturduğu çatışmanın pamuk ipliğinden dengelerle ayakta durduğu longoz ormanlarına bakmak verilebilecek en iyi örnek olabilir.
Longoz ( subasar ) ormanları sahip olduğu özellikleri itibariyle ekvatoral kuşağın Mangrove ormanlarının ılıman kuşaktaki karşılığıdır. Ilıman kuşakta ender bir yayılış gösteren bu önemli ekosistemlerden birisi de İğneada longozuldur. Çok özel bir doğa parçası olan İğneada longoz ekosistemi Avrupa’nın ve Türkiye’nin en büyük, dünyanın ise Amazon ve Kongo havzasından sonra üçüncü büyük longozu durumundadır.
Yörede saha çalışmaları yapan Prof.Dr. Besalet PALAY 1967 yılında yayınlanan “Demirköy-İğneada Longoz Ormanlarının Silvikültürel Analizi ve Verimli hale Getirilmesi İçin Alınması Gereken Silvikültürel Tedbirler Üzerine Araştırmalar” isimli çalışmasında İğneada’daki subasar ormanlarının 9500 Ha alana yayıldığından bahseder. Ne yazık ki bugün bu oran üçte bire düşmüş durumdadır. Günümüze değin çeşitli koruma statüleriyle sürdürülmeye çalışılan longoz varlığı, en nihayetinde 3155 Ha kaplayan bir bölgenin 3 Kasım 2007 tarihinde milli park statsüne alınması ile şimdiki duruma kavuşmuştur.
Zengin bir biyolojik çeşitlilik ve doğal yaşam alanı olan İğneada longozu, akademik saha çalışmalarından turizm yelpazesinde barındırdığı çeşitlilik doğrultusunda yöreyi ziyaret edenler için bir cazibe merkezi olurken, insan ihtiyaçları ile insan ihtiraslarının sınırlarda gezindiği bir kör dövüşün de arenasıdır.
Peki, nedir bu bölgeyi bu denli korunmaya muhtaç kılan önem ? İsterseniz hep birlikte ona göz atalım.
Suyun hayat sunduğu eşsiz bir coğrafya; İğneada Longozu
Longoz ekosistemini yağışların bol olduğu mevsimlerde ormanların içine kadar sokulmuş göllerden ve su içinde yaşama becerisi edinmiş ormanlardan ibaret görmek sığ bir bakıştır. Longozu oluşturan birbirine sırt vermiş katmanları ve bunların olmazsa olmaz hassas dengesini de anlamamız gerekmektedir.
Bir longoz ormanı için hayati önem taşıyan, olmazsa olmaz olan en değerli varlık sudur. Su longoz ekosisteminin bel kemiğini oluşturmaktadır. Fakat bu demek değildir ki aşağıda sayacağımız diğer elemanlar önemsizdir. Tam tersine, longoz içerisinde yer alan elemanlardan birinin varlığının dengenin aleyhine değişmesi tüm longoz ekosisteminin çökmesini hazırlayacak kadar önem taşımaktadır.
İğneada longozu –ki İğneada’da longoz özelliği gösteren Erikli, Mert ve Saka gölleri longozu olmak üzere 3 tane longoz alanı bulunmaktadır, “İğneada longozu” diyerek bu bütünlükten bahsederiz – deniz kıyı bandının gerisinde yer alan 0-20 metreler gibi sığ koda sahip geniş alüvyal düzlükler üzerinde oluşmuştur. Bazı değerlendirmelerde ise Pedina ve Hamam göllerinin de bu bütünlüğün bir parçası olduğu, ayrı tutulamayacakları dile getirilmektedir.
Genel hatlarıyla longozdaki oluşum şöyle gerçekleşmektedir : Orman içlerinden sökülüp gelen dereciklerin beslediği suların önü kıyı kumulları ile kesilir. Hal böyle olunca kıyı bandı gerisindeki sığ düzlükleri dolduran sular özellikle sonbahar-kış aylarında yağışların da artmasıyla ormanın içlerine kadar sokulabilen göller haline dönüşmektedirler. Longozun yayıldığı alüvyal toprak yapısı verim gücü yüksek, alüvyal katmanlardan oluşmaktadır. Süzek bir toprak olduğu için su ihtiyacı her zaman önemlidir. Su aynı zamanda getirdiği kil ve organik maddelerle toprağı besler. Longozun verim gücünü yüksek tutarak alüvyal tabakalanmanın devamlılığını sağlar.
Longozun en dış çemberinde longoz ormanları yer alır. Suya dayanıklı, yayılma gücü yüksek, çoğu herdem yeşil kalmayı becerebilen orman gevşek alüvyal tabakanın bir bütün olarak tutulmasını sağlar. Bahar ve kış aylarında gölün oluştuğu alanın şişerek, derecik kanallarından başlayarak ormanın içlerine doğru sokulur. Bazen elin parmakları misali ormana sokulan sular ağaçların sular altında bir görünüme kavuşmasına sebep olur. Bu haliyle ekvatoral kuşak ormanlarını andıran bir görünüme kavuşan orman bir cangılı andırmaktadır.
Bu bölge ormanları zengin alüvyal yapıdan beslenerek hızlı ve güçlü büyüyebilen dişbudak, akağaç, karaağaç, kızılağaç, üvez, ıhlamur, gürgen, ceviz gibi orman ağaçları çeşitliliğine sahiptir.
Orman kuşağının bir alt kısmında sazlık yapı yer alır. Bu yapı fazla gelen organik maddelerin tahtrip gücünü azaltarak, suyu süzerek daha içerideki göl oluşumuna aktarır. Organik maddelerle sazlıklar arasında meydana gelen bataklık yapı aynı zamanda bölgede bulunan veya göçmen olarak kullanan kuşlar için yaşam ve beslenme alanlarını oluşturur.
Sazlıkların sonrasındaki iç kesimde, sazlıklarca filtrelenerek gelen suların oluşturduğu sığ da olsa göl oluşumları bulunur. En dışta olan denizin sürekli yığarak koruduğu kumsal bandı suyun denize engelsizce geçmesine izin vermez. Kış aylarında göller şişip denizdeki dalgalar bazen göl ağızlarına kadar sokulsa da, göl genel yapısını korur. Bazen lagün ağzı dalgalarla tahrip olduğunda tuzlu su ve tatlı su birbirine geçiş yapabilmektedir. Hatta balıkların karşılıklı geçiş yaptığı da tesbitler arasındadır.
Derelerin taşıdığı besinler balıklar başta olmak üzere çeşitli canlılar için bu göllerde varlık sebebidir.
Göl ile deniz ayıran dalgaların yüksekçe yığdığı kumsal bandı tatlı ve tuzlu su varlığı açısından bir geçiş bölgesini oluşturur. Bu bölgede tuza dayanıklı bitki varlığına rastlamaktadır. Kıyı bandının gölden uzak kesiminde ise kumulların orman kuşağına geçişini engelleyen çalı formunda oluşumlar yer alır.
Birbirine sırt vermiş tüm bu oluşumlar ekosistemin devamlılığında büyük rol oynar. Birinin eksikliği, ekosistemde zamanla bir çökmeye sebep olabilecek önemdedir.
Bu bölge aynı zamanda zengin bir doğal yaşam alanıdır. 2000-2007 yılları arasında bölgede yürütülen GEFF-II ( Biyolojik Çeşitlilik ve Doğal Kaynak Yönetimi ) projesi çerçevesinde elde edilen verileri en son veriler kabul edersek, bölgede otsu-odunsu yapıda 600 civarında bitki tesbit edilmiştir. Bunlar arasındaki bazı türler endemik, yani yöreye has özellik gösterirken ( Karadeniz salkımı, peygamber çiçeği ) bazılarıysa türü tehlike altında olanlar arasında yer almaktadır. ( Göl soğanı, kum zambağı, tavşan memesi vb…)
Longoz ekosistemleri çevresindeki bölgelere göre daha fazla neme ve sıcaklığa sahiptir. Bu yönüyle bu bölgede orman ve ormanaltı varlığı sık ve zengindir. Orman ağaçları diğer bölgelerdekilere göre daha gelişmiş bir yapı gösterir. Çalı formundaki ağaççıklar bile burada boylu bir ağaç özelliği taşıyabilirler. Örneğin; İğneada longozunda rastladığımız üvez türleri bu özelliği göstermektedir.
İğneada longozunda bazı ağaçları birkaç türleriyle görebiliyoruz: Meşe ( 6 tür ), akağaç ( 4 tür ), dişbudak, kavak, söğüt ( 3 tür ), karaağaç, gürgen, üvez ( 2 tür ), kayın, kızılağaç, ıhlamur, ceviz, yabani armut ( 1 tür ). Bu orman yapısına kızılcık, muşmula, alıç, yabani elma gibi ağaççık yapısındaki bitkiler ile kocayemiş, funda, çoban püskülü, ayı üzümü, fındık, yöre halkının zelenika dediği orman gülleri vb…bitkiler de dahil olmaktadır.
Yanlış orman yönetimi ve hayvan otlatmaları orman dokusundaki ağaçların sıklığını birinden diğerine olacak şekilde lehte veya aleyhte değiştirebilmektedir. Yaklaşık 40 yıl öncesinde dişbudak varlığı orman dokusunun yarısından fazlasını kaplarken bu oran şimdilerde meşelikler lehine değişmiştir.
Yaz aylarında göllerden buharlaşma ve yağışların azalmasıyla taban suyu seviyesi yüksek alüvyal çayırlıklara dönüşen düzlükler üzerinde çoğu örtücü zengin bir bitki örtüsüne rastlamak mümkün. Öte yandan orman içlerine değin uzanan düzlüklerde ve gerisinde yer orman alanlarında zengin bir mantar çeşitliliği göze çarpmaktadır.
İğneada longozu içerisinde yer göller ve sazlıklar kuşlar için de bir yaşam alanı ve göç zamanlarında konaklama yeri haline gelmiştir. Asaf ERTAN’ın yörede yaptığı çalışmalara göre bölgede 224 kuş türü yaşamaktadır. Asaf ERTAN “Doğa Gözcüleri Derneği ve Türk Deniz Araştırmaları Vakfı” kurucularından olup, İğneada’ya bağlı Limanköy’e yerleşmiş bir bilim adamıdır. Bu kuş zenginliği içinde akkuyruklu kartallar, kuğular, karaleylekler, erguvani balıkçıllar gibi daha birçok kuşa rastlamak mümkün.
Sahada yapılan çalışmalar sonucu 65 tür memeli, ki çoğu yarasalardan oluşuyor; 19 balık ve 311 tür böcek türüne rastlandığı kayda düşülmüştür.
Orman aleyhine yoğun baskı doğal yaşam içerisinde geçtiğimiz on yıllara kadar görünen bazı türleri artık bölgede görmememize sebep olmuş durumda. Daha öncesi bu doğal dokunun bir parçası olan geyiklere artık bölgede rastlanmazken, ayı, kurt, su samuru gibi korunması gereken türlerle artık çok az karşılaşıyoruz.. Yaban hayatın diğer türleri arasında yer alan yaban domuzu, tilki, karaca, porsuk, sincap vb…birçok orman canlısı hala İğneada longoz ormanlarında varlığını o veya bu şekilde sürdürmeye çalışmaktadır.
İğneada ve civarındaki bu biyolojik çeşitlilik son yıllarda arıcılık gibi faaliyetler için de yöreyi değerli kılmaya başlamıştır. Yörede yürütülen organik bal üretimi olumlu neticeler vermiş, doğu Karadeniz ballarına eşdeğerde bal üretimi çeşitli tahlillerle tescillenmiştir.
Bölge insan ihtiyaçları ile insan ihtiraslarının doğayla sürekli bir kavga içinde bulunduğu hassas bir dengede varlığını sürdürmeye çalışıyor. İğneada’ya yapılması planlanan nükleer ve/veya termik santraller; büyük bir ticaret limanı, liman açılması durumunda, ormanda açılması planlanan yeni yollar, yollarla birlikte yoğun trafik ve taşınan malların çeşitliliğine göre orman dokusuna sinebilecek kirlilik, İstanbul’un su ihtiyacının karşılanması için sürekli gündeme gelen Istrancalar’ın sularının longozu besleyen alandan uzaklaştırılması, bilinçsiz hayvan otlatma, ormandan kaçak kesimler, ağır turizm faaliyetleri-yapılaşma, zengin alüvyal göllerin kurutularak tarıma açılması girişimleri, usulsüz avcılık-sazlıkların kesilmesi, henüz İğneada civarında görülmese de Karadeniz sahil kesiminde yaşananlara benzer bir kıyı yolu ile deniz ve longozun koparılması vb…girişimler bu eşsiz değerdeki bölgeyi tehtid eden faktörlerin başında yer alıyor. Arasıra pusuya gizlenseler de sürekli gündem oluşturan tüm bu olumsuz girişimlere karşılık, sürdürülebilir bir yapıda İğneada’yı nasıl nasıl kalkındırmak ve korumak gerektiğine dair İğneada’lıların kafaları ise epey bir karışık.
İğneada’nın “Deniz Feneri” Orhan UYANIK anısına…
Fotoğraflar : Engin BAŞA, Kenan KAYA