Toprağın Üstü “Altın”dan Daha Değerlidir
Geçtiğimiz yıl İğneada-Beğendik’te yapılmak istenen termik santral girişimi öncesi yayınladığımız, “Beğendik’te Trakya’nın Çevre Sorunlarına Yeni Bir Halka Mı Ekleniyor ?” isimli Trakya’nın çevre sorunlarına dair açılış yazımızda ;
“İnsan ihtirasları ile ihtiyaçlarının bitmek bilmeyen kör dövüşünün arenasıdır doğa. İstanbul’un arka bahçesi olarak dizayn edilmekten yakasını silkememiş Trakya toprakları ise, son yıllarda bu kör dövüşün Türkiye’deki en büyük arenası olmaya başlamıştır. Ve durum, ne yazık ki kamuoyuna yansımış ve güya yetkililerin dikkatini çekmiş (!) Ergene Nehri’ndeki kirlilikten çok daha vehamet içermektedir. Istrancalar’dan doğan ve Trakya’nın en verimli topraklarını katederek zehrini kusan Ergene Nehri, Trakya’nın çevre sorunlarının figürüdür.” ifadelerini kullanmıştık.
Trakya’nın çevre sorunları ile ilgili gündem öylesine hızlı gelişiyor ki, henüz dün Ergene’yi konuşurken bugün ondan kalır yanı olmayan bir başka çevre sorunu endişeleri daha da depreştirmesin. Yakın bir geleceğe kadar Ergene başrolde bir figürken, gelişen olaylar onu figürasyona düşürecek vehamette ilerliyor.
DAYKO Farkındalık yaratıyor…
Doğal Yaşamı Koruma Vakfı ( DAYKO ), Trakya’nın –bazen gözümüzün önünde akıp giden, fark edemediğimiz, fark etsek de gerekli refleksi göstermediğimiz- çevre sorunlarına dair yarattığı farkındalık ile özel bir sivil toplum kuruluşu. Üstelik kuru kuruya bir çevreciliğin ötesinde, doğal yaşamın insan, çevre ve kültürel öğelerin oluşturduğu bütünlük içinde değerlendirilmesini öne koyan bir yaklaşım sergiliyor.
Çalışmalarını yaşadığı çevreye kör bakmayan (!) yerel yönetimler, akademik çevreler, konuya duyarlı STK.’lar gibi pek çok paydaşının katkılarıyla yürüten DAYKO’ya ait kurumsal web sitesini izlediğimizde, Trakya’nın son yıllarda artan bir sıklıkta çevre sorunları ile boğuştuğunu daha iyi görebiliyoruz.
Neler yok ki listede ?
Ergene Nehri’ndeki kirlenmeye dair endişeler su havzaları üzerinde mantar gibi türeyen taş ve maden ocakları ile birlikte değerlendiriliyor. Bu ocaklardaki kapasite artırımı, yeni ocakların açılması ile ilgili bitmek bilmeyen girişimlere, birbirine neredeyse 20 km uzaklıkta açılması planlanan çimento fabrikalarının pervasız girişimleri eklenmiş durumda.
Kırklareli’ne bağlı Pınarhisar ilçesinde kullanım ömrünü doldurmuş bir taş ocağına bölgede faaliyet gösteren bir fabrika tarafından umarsızca dökülmüş kimyasal atıklardan yine DAYKO’nun işaret etmesi ile haberdar olabildik. Antik dönem tarihi anlatımlarda “Tearos’un Suları” diye övgüyle bahsedilen Trakya’nın en önemli kaynaklarının hemen kıyısındaki bu çevre sorunu, haberin basına ve hukuki takibe düşmesiyle acilen düzeltilme yoluna gidildi. Peki ya haberdar olamasaydık ?
“Demokles’in Kılıcı” gibi sürekli bölgenin üzerinde duran; Marmara Ereğlisi, Şarköy, Kıyıköy, İğneada gibi doğa-deniz ve turizm bütünlüğü gösteren bölgelerde yapılması planlanan termik santral girişimleri son bulmuyor, sadece birikmek üzere halının altına süpürülüyor.
Tüm bunlara ilaveten, İğneada’da bir de nükleer santral girişimi olduğunu balık hafızamızın en ücre köşelerine itmemek gerektiğini, yeri gelmişken hatırlatmamız gerekir.
Tarihi Kentler Birliği ve Cittaslow belgeli Trakya’nın tek yerleşimi olan Vize ilçesinin, diğer yerel yönetim anlayışlarından ayrılarak başetmeye çalıştığı çevre sorunları artarak üzerine gelmeye davam etse de, mücadeleleri emsal gösterilecek esvaptadır.
Trakya’nın Istrancalar kesiminde bütünlük arzeden orman-flora ve faunası, İğneada Longozları, su havzaları, bazıları yöreye endemik doğal yaşam türleri ile yörenin kültürel yaşamı üzerindeki olumsuzluk yaratan baskılar, DAYKO öncülüğünde ilgili kurum kuruluş ve STK’ların katkılarıyla 2013 yazında hayat bulan “Istrancalar ve Çevresinde Ekoturizm Çalıştayı”nda ele alınmıştı. Çalıştay sonrasında kamuoyu ile paylaşılan tesbitler ve yapılması gerekenler durumun nasıl kritik eşiklerde olduğunu ortaya koyan güçteydi.
Toprağın Üstü “ALTIN”dan değerlidir…
Tüm bu sorunlar Trakya’nın çevre sorunları arasında atbaşı yarışırken, Kırklareli’ne bağlı Dereköy’den gelen bir başka haber gözleri yine yöreye çekti. Yerel ve ulusal basında geniş yer bulan habere göre; Ankara merkezli bir maden arama şirketinin başvurusuna Çevre ve Şehircilik İl Müdürlüğü’nce “Çevre Etki Değerlendirmesi ( ÇED ) raporu gerekli değildir…” denilerek 15 Ha alanda altın arama ruhsatı verilmiştir.
9 Ekim 2013 tarihinde ilgili müdürlükçe duyurulan bu kararına dair çelişkilerden ise, DAYKO Kırklareli İl Temsilcisi Göksal ÇİDEM’in basın aracılığı ile paylaştığı demeci ile haberdar oluyoruz.
“Toğrağın üstü “ALTIN”dan değerlidir !” sözleriyle duruma genel bir şerh koyan ÇİDEM, geçtiğimiz senelerde bölgede yürütülen bir projeye atıfta bulunara bölgenin biyosfer alanı sınırları dışında olduğu iddalarını tümden reddediyor.
“Bölge halkının deneyiminden de faydalandıklarını belirtenler, Biyosfer rezerv alanı ile ilişkisi yoktur derken 2 yıl süren AB’nin Bulgaristan-Türkiye Sınır ötesi işbirliği programı kapsamında desteklenen, ‘Istranca Dağlarında Biyolojik Çeşitliliğin Korunması ve Sürdürülebilir Geliştirilmesi Projesi’ kapsamında 130 bin hektarlık bir alanda uzmanlarca çalışmalar yürütülmüş ve bu çalışmaların da merkez üssü Dereköy olmuştur. Dereköy’de çocukların eğitimine yönelik tek Doğa Eğitim Merkezi de köyün girişinde yapılmıştır.”
Bu konuda “Biyosfer Alan Adaylık Dosyası” hazırlandığına işaret eden ÇİDEM, raporda yer alan “Yapılan arazi çalışmaları sonucu, faaliyetin yapılacağı bölge içinde korunan veya kesin koruma altına alınan herhangi bir fauna türüne rastlanmamıştır” şeklindeki tesbitin tümden yanlış olduğunu dile getiriyor. Dereköy’ün barındırdığı biyolojik çeşitliliğin değerliliğini hiç bir şeyin ölçemeyeceğini, altın aranmak istenen bölgenin “Aphantopus hyperantus” türü kelebeğin ilk kaydedildiği yer olduğunu sözlerine ekliyor.
İlgili ÇED raporu hazırlanırken bölgede çalışılan “Trakya Bölgesi Turizm Master Planı” ile “Doğa Turizmi Master Planı”nın zerre kadar dikkate alınmamasının ironisine vurgu yapan Göksal ÇİDEM, sınırın hemen ötesinde Bulgaristan Istrancaları’nda değil bir maden ocağı açmak, bir çiçeği koparmanın bile ne denli hor görüldüğünü, doğa-insan-kültürel öğelere dair dengenin nasıl göz bebeği gibi korunduğunu sözlerine ekliyor.
“Bu faaliyet yeraltı ve yerüstü sularını kirletecek ve yok edecektir. Maden sahası; DSİ 11. Bölge Müdürlüğü tarafından inşa edilen içme suyu ve tarımsal sulama amaçlı Armağan Barajı’nın yağış alanında kalmaktadır. Bölgede sel felaketlerinin sık yaşandığı göz önüne alındığında maden sahasında kesilecek olan ağaçların da etkisiyle yaşanacak felaketlerin etkisinin daha ağır olacağı açıktır” sözleri ise insan hayatı merkezli olası başka tehlikeleri sorunun odağına koymaktadır.
Yaşadığımız çevrenin “Atalarımızdan yadigar, torunlarımıza miras…” olduğu gerçeğini unutmamamız gerektiğini her fırsatta vurgulayan DAYKO’yu kurumsal web sitesinden ve burada işaret ettikleri sosyal ağlardan takip edebilir, gelişmelerden haberdar olabilir, faaliyetlerini destekleyebilirsiniz.