Trakya’nın Solan Renkleri; Süpürgeciler
Zamanın beraberinde gölge gibi sürüklediği; bazen hayata mükafatlar sunan moderleşme (!) deniler olgu, bazense kendi tufanını peşine takıp hayatı kimi zaman bizim hiç istemediğimiz şekilde dizayn ediveriyor. Bir zaman önce hayatımızın orta yerinde duran birçok şey, bir bakıyorsunuz ki biz farkına bile varmadan sessiz bir vedayla ayrılıveriyor yaşantımızdan.
Modernleşmenin en çabuk öğüttüklerinin başında ise zanaatlar ve onların erbapları zanaatkarlar yer alıyor. Şimdi size öyküsünü anlatacağımız Trakya’nın süpürgecileri de perde onlar için kapanmadan son sözcüklerini uçuruyorlar hayat sahnesinden.
“Kapı ardı dikilir / Çıkar kapı süpürür.”
Çocuklar için düzülmüş cevabı sorusuna gizlenmiş bu eğlenceli bilmeceyi anneannelerinden, annelerinden dinleyenler sanırız ki kendi çocuklarından cevabı alamayacaklar bir vakit sonra. Cevap mı ne ? Süpürge…
Bazen en tatlı dilden süzülen demlenmiş bir halk türkülerinde raslarız ona :
“Süpürgesi yoncadan / Gayet beli inceden
Ben seni sakınırım / Yerdeki karıncadan.”
Trakya’da artık unutulmaya yüz tutmuş bu zanaat çok değil bundan yaklaşık yarım asır öncesinde sadece Edirne’de bile çok önemli bir geçim kapısıydı. Kaldı ki Kırklareli’de de bu zaanatkarların bir zamanlar önemli sayıda olduğunu söylemek gerekiyor.
Kayıtlara göre 50-60 yıl öncesinin Edirne’sinde, içlerinde 20-30 kişi gibi önemli sayıda işçi barındıran süpürgeciler hanında 350’nin üzerinde işletme bulunmaktaymış. Bu sayı zaman geçtikçe sürekli azalmış durmuş. Edirne Ticaret ve Sanayi Odası kayıtları bize bu konuda bilgiler şöyle bilgiler vermektedir : 1985 yılında odaya kayıtlı 118 işletme bulunurken, tarih 1996 yılını gösterdiğinde bu sayı 60’a düşer. 2003 yılındaki kayıt 19 işletmeden bahsederken, çalışan sayısı da ciddi oranda azalma göstermektedir. Şimdilerde ise mahalle aralarına ve Zindanlatı’nın ara sokaklarına çekilmiş hepi topu 8-10 işletmeden sözedebiliyoruz. Buralarda çalışan sayısı ise üçü beşi ancak bulabiliyor.
Edirne’nin süpürgecileri bir parça olsun şanslılar. Çünkü onların aynalı süpürgesi var. Eskiden gelinlik kızların çeyizini süsleyen, gelin kaynana arasındaki tatlı çekişmeyi dillendiren aynalı süpürge şimdiler de turistik eşya satan Edirne çarşılarında aranan ve çokça satılan bir eşya niteliğinde. Şehri anlatan turistik broşürlerde, internet sitelerinin tanıtım sayfalarında; “Edirne’ye gelmişken yapılması gerekenler“ başlığı altında önerilenlerin arasında “Aynalı süpürge almadan dönme !“ diye bir şık muhakkak vardır.
Oysa Kırklareli’nin süpürgecileri saatin zembereği işlerken Edirne’ninkiler kadar şanslı olmayabilirler. Kırklareli’deki süpürgeci zanaatkarlarının son temsilcileri, Derekköy yolu üzerindeki 8-10 m2’lik dükkanlarında, kapılarına kilit vurmamak için biraz daha direnmeye çalışıyorlar. Şehir makyajını koca koca binalar dikerek tazelerken, onlar dükkanlarının olduğu yeri kaybedecekleri endişesini aklılarından bir türlü çıkaramıyorlar. Şehrin geleneksel dokusundan silinmek süpürülmek istediklerini düşünmeleri, sırt sırta vermiş mütevazi dükkanlarında hepsinin birbirinden habersiz dillendirdiği ortak tesadüfi bir durum olmamalı. Kendilerine kulak verecek, zanaatlarını devam ettirmeleri için yer gösterecek bir merci bulmakta zorlandıklarını söyleseler de, yardım taleplerinin cavap gördüğü şüpheli.
Burada biraz soluklanıp derin köklere sahip bu zanaata, süpürgenin yapım aşamalarına beraber bir göz atalım.
Tarladan Eve Süpürgenin Hikayesi…
Tüm hikaye tarlada başlıyor. En kaliteli süpürge otunun Edirne’de yetişiyor olması, bu zanaatın en çok da bu şehirde gelişmesini izah ediyor aslında. Bu bitki sulak alanlarda yetişiyor. Dolayısıyla Balkan dağlarından, Istrancalar’dan sökülüp gelen suların öptüğü verimli Meriç ve Tunca havzalarındaki sulak alanlarda üretiliyor. Üretiliyor diyoruz, çünkü tohumları aynı zamanda yem sanayinde de kullanılan süpürge otu Bosnaköy, Menekşesofular, Tatarköy gibi yerleşimlerde yaşayanların geçim kapısı. Süpürge otu toplayıcılığından mevsimlik olarak kazanç sağlayanların sayısı hiç de az değil.
Süpürge yapımına uygun toplanan süpürge otları borsaya götürülürken eşit uzunlukta kesiliyor. Borsa diyoruz; yanlış anladığını düşünenler olabilir belki diye açıklık getirmiş olalım. Türkiye’de süpürgecilik zanaatının iki büyük borsa merkezi var. Bunlardan birisi hiç şüphesiz ki Edirne, diğeri ise Adapazarı.
Borsasından alıcısına ulaşan süpürge otları için bu vakitten sonra süpürge yapımına kadar giden serüven başlamış oluyor. Süpürge otları önce havuzcuklarda iyice ıslatılıyor. Bu gerekli bir işlem çünkü bir sonraki aşamada kükürt tütsüsü ile muamele edilecek süpürge otlarının layıkıyla sararmasına da yardım edecek bu işlem. Yani biri diğerinin tetikleyicisi görevini görecek.
Süpürge otları bu zanaata özgü bir çeşit bıçak yardımıyla ayıklanmaya başlanır. Bu işlemi yapan kişiye zanaat dilinde ayıklayıcı denilmektedir. Kalın diri sert nüveli olan kısımları süpürgenin tepe kısmının yapımında , daha zayıf ve düzensiz kısımları ise alt kısmını oluşturan ve işlik denen kısmı çatmada kullanılacaktır.
Sarıcı denilen meslek erbaplarına gelen ayıklanmış süpürge otları küçük demetler haline getirilir. Bu demetlerden kuvvetli olanlardan iki tanesi birbirine pamuk ipliği ile bağlanır. Böylece ilk süpürge taslağı oluşturulur.
Buradan bağlayıcı denen kişilere gelen taslaklar, tellerle kuvvetlice bağlanarak süpürgenin tepeliğine 4-5 bağ süpürge otu çatılır. Bu işlemleri yaparken de ayacak denilen bir çeşit mengeneyi andıran bir alet kullanılarak tellerle sıkıca birbirine bağlanır.
Bu aşamadan sonra süpürgenin ortalarına yakın bir yerine çatılan el mengenesiyle süpürgenin yassı kısmının oluşturulmasına geçilir. Bunu yaparken sıkılaştırmak ve istenen şekli vermek için bir çeşit tokmak da kullanılmaktadır.
Bu işlemlerden sonra genel hatlarını bulmuş süpürgeler, son şeklini almak için dikicilere gelir. Burada çuvaldız ve renkli iplerle dikilen süpürgeler satışa gitmek üzere satışa hazır edilir.
Eskiden dikim sırasında kök boyalarla renklendirilmiş sağlam ipler kullanılırmış. Şimdilerde ise bunların yerini sentetik, plastik nüveli başka ipler almaya başlamış durumda. Kök boyalardan bahsetmişken, eski zamanların Edirne’sine ait hoş bir ayrıntıya yer vermenin tam da zamanıdır. Eskiden süpürgeciler hanındaki işlerinden çıkıp, Edirne’de piyasa yapmaya çıkan genç delikanlılar hakkındaki elinin iş tuttuğuna dair ilk intiba ellerinden anlaşılırmış. Öyle ki, kök boyalardan ellerinin lekesi bir türlü çıkmayan genç delikanlıları gören kız anneleri kızlarını dürterlermiş. “ Bakma elin çulsuzuna. Bakacaksan böylesine bak. Süpürgeci galiba ki, elleri boya içinde.” Öyle ya; vakti zamanında saltanatını sürerken süpürgecilik, döneminin şartlarına göre bir statü göstergesiymiş de anlaşılan.
Süpürgenin sap kısmının sıkı bağlanmış olması, saçaklarının yumuşak , renginin ise sarı olması, erbabının maharetine göre 6 aydan aşağı bozulmadan kullanılması Edirne süpürgesinin kalitesinin de bir göstergesi. Ev hanımlarının kalite testi yaparken edindikleri bir diğer tecrübeye göre uçları ıslatılıp silkelenen süpürgenin ele oturan bir dengesinin olması, süpürgenin savrulmaması gerekirmiş. Bunun ayrımını da ev hanımları bilirlermiş.
Edirne’nin Aynalı Süpürgesi…
Bir de “Aynalı Süpürge” var. Ondan bahsetmezsek olmaz.
Aynalı süpürgenin Edirne’ye ait düğün gelenekleri içerisinde yerini bulmuş bir kimliği vardır. Bu süpürge eskiden gelin kızların çeyizi için yapılırmış. Şimdilerde ise hediyelik eşya kabilinden üretiliyor ancak. Yöresel kök boyalardan iplerle, kurdelelerle motiflendirilmiş süpürgenin orta yerinde ve iki tarafında bir ayna bulunur.
Şimdilerde Edirne adetlerine raslamadığımız için, -di’li geçmiş zaman ekleriyle bahsedebiliyoruz devri saltanatındaki aynalı süpürgeden. Eskiden aynalı süpürgenin başında kabara adı verilen iri başlı bir çivi bulunurdu. Bu genç kız için bir temizik, saflık simgesiydi. Aynalı süpürge eğer ki evin dış kapısına asılmışsa; “Evimizde evlilik çağında kızımız var”, manası taşırdı. Gelin kızın sandığında aynalı süpürge konulması o kızın evine düşkün, eli iş tutan, becerikli ve temiz bir kız olduğunu anlatmak içindir.
Ama nüktedan bazı göndermeler de yapardı aynalı süpürge. Mesela, ev işini kıran gelin kızlar kayınvalidesinin geldiğini süpürgenin kendilerine doğru olan tarafından görürler de kendilerine çeki düzen verirlermiş. Kayınvalidesiyle küsen, sözünden incinen gelinler ise “dön de kendine bak” demek için süpürgenin karşıdaki kişiye bakan tarafında olan aynasını abartılı hareketlerle kayınvalidesine doğru tutarak bu hislerini anlatırlarmış.
1970’li yılların sonunda Almanya’dan izine gelenlerin getirdikleri, adına gırgır denilen ilk modern süpürgelerin yarattığı etkiyi mucize kabilinden izleyen bir halk olarak, şimdi televizyon reklamlarında envai çeşit özelliği olan süper süpürgeleri kanıksıyoruz. O süpürge otundan süpürgeler artık gerçek manasıyla kapı ardındalar.
Neresinden bakarsanız derin köklere sahip bir zanaat Trakya’da süpürgecilik.Süpürgeciler ise zamanın getirdikleriyle hayattan süpürmeye çalıştığımız derin köklere sahip bir zanaatın son temsilcileri. Trakya’nın son süpürgecileri belki de…

