Kıyıköy turizmine yeni bir soluk; ATAKALE Butik Otel

Kıyıköy…

Gemini kopartmış bir at başı gibi denize doğru sokulmuş bir tepede; saçlarını Karadeniz’in sert poyrazına vermiş; iki yanını çevreleyen Kazandere ve Papuçdere’nin bir haliç ağzı ile Karadeniz’i öptüğü sularda ayaklarını yıkayan; tarih, kültür, cömert bir doğa ve insan dokusuyla şüphesiz Trakya’nın Karadeniz kıyılarındaki en güzel balıkçı kasabası bu belde.

Kırklareli’nin Vize ilçesine bağlı bu yerleşim, son yıllarda kendi öz değerleri üzerinden kalkınmanın modellendiği doğal bir plato adeta. Bu özden kalkınma girişimlerinin ana eksenini ise eko-turizm oluşturuyor.

Kıyıköy’de yürütülen eko-turizm ile kalkınma projeleri arasında, Nisan 2016’da kapılarını misafirlerine açan ATAKALE Butik Otel ise dikkat çekici bir örnek.

AtakaleButik-Bahçe

Hikayesi olan, yaşayan bir mekan; ATAKALE Butik Otel

ATAKALE Butik Otel genç girişimci Ersin UZEL’in çocukluk hatıralarının izini sürdüğü, özlemle yad ettiği köklerini Kıyıköy’ün bu eşsiz panaromasında daha da derine salma arzusunun bir dışa vurumu aslında. Hikayesi olan, yaşayan bir mekan…

Kendi kaleminden hikayesine de yer vereceğimiz Ersin UZEL, genç bir girişimci. İstanbul’da doğan UZEL, henüz 5 yaşındayken ailesinin aldığı bir kararla baba ocağına, Kıyıköy’e döner. Çocukluğunun, ilk gençlik yıllarının önemli anlarını bu güzel beldede geçirir. Kıyıköy’ün meşhur surlarından içeriye açılan o meşhur kapının bitişiğindeki dededen kalma ev, onun en değerli anlarının korunduğu hazine sandığı gibidir adeta.

Okul vesilesiyle yeniden İstanbul’a ayrılması, askerlik, iş hayatı derken Kıyıköy’le araya seneler girer. Ziyaret için her gelişinde, dededen kalma evin biraz daha metruklaştığını görmek canını yakar. Onu yeniden ayağa kaldırma fikri günden güne pekişir. ATAKALE Butik Otel‘in hikayesi tam da burada başlar.

AtakaleButik-Restaurant

Dedesi ve köklerine atıfla ATA; çocukluğunu geçirdiği bu evin sırtını yasladığı Kıyıköy’ün Jüstinyen dönemi surlarından sebep KALE adlarını verdiği bu mekan için Anıtlar Kurulu’ndan beklediği onay 2013 yılında gelir. 2016 yılı itibariyle 116 yıllık olduğunu söylediği Rum mimarisine sahip dededen kalma bu tescilli yapıyı restore etmek, hem kaynak bulmak hem de bürokrasiyle uğraşmak bakımından oldukça zor bir süreçtir. Bunu aşmak için paydaşlara ihtiyacı olduğunun bilinciyle projelerini ilgili yerlere sunar. Kendi öz kaynaklarına Toki’den aldığı restorasyon kredisini, Trakya Kalkınma Ajansı’ndan aldığı tefrisat desteğini ekleyerek yoluna devam eder.

İşletme mezunu Ersin UZEL, genellikle satış alanında işlerle uğraşmış bugüne değin. Satış üzerine uluslar arası geçerliliğe sahip sertifikaya sahip olmasının dışında, turizm alanında sayılabilecek tek işi bir dönem bir restoran açmış olması. Bu deneyimini ATAKALE Butik Otel‘in konsepti içerisinde yer alan mekanın restoranında ikinci defa yaşayacak olması bir avantaj olarak görülebilir.

AtakaleButik-Oda

ATAKALE Butik Otel, geçirdiği restorasyon sürecinin ardından, kapılarını Kıyıköy’ü ziyaret etmek isteyen misafirler için 15 Nisan 2016 tarihinde açtı. Kıyıköy’ün tarihi surlarına omuz veren 1 dönüm bahçe içerisindeki bu mekanda Rum mimarisinin izleri korunarak restore edilmiş 5 oda bulunuyor. Her odada eskitme taş ile yapılmış banyo ünitesi yer alıyor. İki katlı yapıda sadelik ön planda tutulmuş.

ATAKALE Butik Otel’in bahçeye ve onun hemen bitişiğinde, kale kapısından beldeye girişi sağlayan caddeye doğru bakan küçük bir restaurantı bulunuyor. Bahçe ve restaurantta mekanın dokusuna uygun eskitme masalara yer verilmiş. Tam manasıyla masalsı bir mekan…

Açılalı çok az bir zaman olmasına rağmen büyük bir ilgiyle karşılaşmış mekan. Bu ilgiye ana mekanda karşılık verememek endişesiyle, gelmek isteyen misafirleri Kıyıköy’de ağırlamak, geri çevirmemek adına Kıyıköy’ün içerisinde 5 odalı ayrı bir mekanla daha hizmet veriyorlar.

AtakaleButik-Bahçe-Oda

Kıyıköy ATAKALE Butik Otel, yoğun ilgi sebebiyle ön rezervasyonla misafir ağırlıyor. Bunun için internette konaklama yeri satışına aracılık eden, bu alanda tecrübeli otel arama motorlarından biri ile işbirlikleri var. Mekan hizmetlerinde kredi kartı ile ödeme kolaylığı da sağlıyor.

Gerekli izinleri sağlayabildiği taktirde, açık bahçe alanını kış aylarında da rahat kullanabilmek adına kış bahçesine dönüştürmeyi planlayan mekan; küçük çaplı toplantılar, kutlamalar için de hoş bir atmosfere sahip. Kahvaltılarınız için Atakale Butik Otel’in bahçesini tercih edebilir, mekandan kiralayacağınız bisikletlerle beldede yeni yerler keşfedebilirsiniz.

Kendi değerlerine sahip çıkışıyla sayfalarımıza taşıdığımız ATAKALE Butik Otel’e başarılar, bereketli kazançlar diliyor; yöre turizmine kattığı değer için Trakya Gezi Rehberi olarak teşekkürlerimizi sunuyoruz.

ATAKALE

Butik Otel & Restaurant

Adres : Cumhuriyet Cd. Kale Mah. No:101 Kıyıköy, Kırklareli   Tel : 0-507-220-9393

AtakaleButikOtel-Restaurant


Yazımıza mekanın işletmecisi Ersin UZEL’in kendi kaleminden ATAKALE Butik Otel’in hikayesi ile son veriyoruz.

Dedenizin 116 yıl önce Rumlar tarafından yapılmış olan; geniş bir ön ve arka bahçesi olan, bu bahçenin büyük bölümünün VI. yüzyıl döneminde Bizans kralı IV. Jüstinyen tarafından yaptırılan bir sur ve kale ile çevrili, iki katlı ahşap bir evi olduğunu düşünün.

Ayrıca tarih öncesi dönem Traklar, Ceneviz, sonrasında Bizans ve Osmanlı izlerini görebileceğiniz; Neron’un Trakya valisiyken sayfiye bölgesi, Osmanlı padişahlarının avlandığı, iki nehirin sizi kucaklayıp Karadeniz’e sunduğu, eski adıyla Salymdessus, Midye, Kıyıköy…

 Bu beni büyüleyen yerle tanışmam 1980 mayıs ayında başladı.

5 yaşındaydım, ailem birtakım nedenlerden dolayı İstanbul’u bırakıp herkesin aksine memlekete dönüş kararı almışlardı. İlk hatırladığım ön bahçenin içindeki mısır sırıkları arasında yabancı ve korkulu gözlerle burayı tanımaya çalışmaktı. Fakat bu eşsiz coğrafya kısa bir süre sonra beni sımsıkı saracak ve hayatımın vazgeçilmez yeri olacaktı.

Aylardan Mayıs, doğa oldukça cömert. Doğadaki her şey kendini yeniliyor. Ahşap iki katlı evimizin çatısına kadar uzanmış hanımelinin kokusu insanı sarhoş edercesine… Kiraz ağacı bembeyaz bir gelinlik giymiş. kale duvarlarını kuşatmış sarmaşıklar kendine uzayacak boş alanlar arıyor. Derelerden gelen kurbağa sesleri Vivaldi’nin Dört Mevsimi’nin ilkbaharı tadında. Karadeniz genelde hırçın. Evlerde bir bahar temizliğ telaşı var. Arap sabunu kokuyor her yer.

Dedemin kahveye giderken bile onu takip eden tavuğu tek endişemiz. Sürekli kayboluyor. Bir huzursuzluk var. Nihayet onu buluyorum, hem de arka bahçede incir ağacının altında ve yavruları dünyaya gelirken. Yumurtalarını çatlatıp dünyaya gelen yavrularıyla kuluçka yerinden birkaç adım ayrılıyor ve kalan iki yumurtanın çatlamasına ben yadımcı oluyorum. Bu günlerce unutamadığım bir üzüntü ve ders olacak.  Sabır….

 Bu tavukların yavruları da az çekmedi ki bizden. Kardeşim çamaşır ipinin üstüne koyar ve en uzağa kim uçaçak diye yarış yaptırırdı. Onun hayvanlarla olan ilişkileri benden güçlü. Ne bulursa alt katta kullanmadığımız mutfağa getirirdi. Zarganalar, kaplumbağlar, sümüklü böcekler… Bir gün sümüklü böcekleri koyduğu varilin kapağını açık unutmuş, onlarca böcek duvarda iz bırakarak yürümüşlerdi.

Dedem ve babanem de bizle beraberler. Dedem buranın en eski tüccarı, varlıklı, otoriter bir adam. Oldukça sert mizaçlı, disiplinli, çalışkan. Benim oyundan başka birşey düşünmeyişim onu rahatsız ediyor. Babanem ise oldukça yumuşak, merhametli. Ben ve kardeşlerimi yüzümüze yumuşak tokatlar atarak “Kızanımmm !” diye seven bir kadın.

Babam da işleri devralan yine sert mizaçlı fakat oldukça merhametli, kimseyi kıramayan, herkesin sevdiği halen saygıyla anılan bir adam.

Annemle ilgili bir tarif yapmayı düşündüm ama kelimelerle zor olacak. Çevremizdeki insanların tabiriyle “bir melek”. Ablama gelince dilimden dökülen sözcükler şunlar olabilir : Yatılı okullar, gurbet ve hatta halen süren hiç bitmeyen bir gurbet…

 Mahallemizde komşularımız genelde babaannem yaşlarında. Bize sık sık gelirler. İkinci çayda oturdukları yerde sallanarak uyuklamaya başlar ve bu durum kardeşimle benim bazen gülme krizine girmemize yol açar. Çünkü o sırada annem mutfakta onlar için birşeyler hazırlayıp içeri girdiğinde bizi uyarır, “Gülüşmeyin !” diye ama kendisi de duramaz…

Sanırım Nusret Teyze 100 yaşında, hala hayatta. Nazmiye teyze de şu an tam karşıda, penceresindeki tülü hafifçe çekmiş, gelen geçene bakıyor. O tülü kaldırıp etrafa ve bize bakması bende müthiş bir huzur uyandırıyor. Geçmişe ait bir iz gibi.  Zahide teyze, nurlar içinde yatsın; nefesi, duası şifalı kadın. Ayet okuyunca etrafa nur saçılırdı.

İlk arkadaşlarım Barış, Bülent, Gürkan. Benim güzel dostlarım…Kale tepelerine tırmandığım, gündendi arabaları, zımzık, kasnak çevirme, çıtalı, şeytan uçurtmaları oynadığım, Fransızlar için sümüklü böcek toplayıp sattığım, ömrüme şahit dostlarım…

Dolu dolu bir çocukluk ve İstanbula dönüş. Lise, üniversite askerlik, iş hayatı evlilik ve yavrularla çocukluğu tekrar hatırlama…

Aradan geçen yıllar dedemin evini yaşanmaz bir hale getirmişti. Onu ihmal ediyorduk ve hüzünlü hali tüm duvarlarına yansımıştı. Bahçesinde oturup saatlerce kare kare çocukluğumu anımsamaya çalışmak halen en büyük mutluluklarımdan biri…

Yine böyle bir günde yıkılmış bahçe duvarlarına bakarken “Neden burayı restore ettirmiyoruz ?” diye düşündüm. Kolay olmayacaktı.

Birinci derece arkeolajik sit alanıydı. Dam aktarmak bile “Anıtlar Kurulu” müsadesiyle olan bir yerden bahsediyorum. Restitüsyon, röleve ve restorasyon süreci…Oldukça masraflı ve uzun bir süreçti.

Ailemle görüşüp onların maddi ve manevi desteğini alınca bu süreci başlatmış olduk.

Evet herşey çok gerilerde kaldı. Yinede o günleri tekrar yaşayabilme adına bir adım attık. ATAKALE’nin hikayesi böyle başladı ve şimdi buna sizleri de dahil etmek istiyoruz.

Buyrun, bu masalın içinde beraber yürüyelim !

 Ersin UZEL / 21 Ocak 2016


Facebookpinterestmail