Trakya’da KAKAVA Geleneği

Zamanın imbeğinden süzülerek günümüze kadar gelen Kakava, günümüzde Edirne ve Kırklareli’nde hıdırellez ile aynı tarihe rastgelen, yöredeki Roman vatandaşlarca sahiplenilen coşku dolu bir bahar kutlamasıdır. Bir manada Balkanlar’da yaygın olmak kaydıyla Anadolu’nun çeşitli kesimlerinde kutlanan hıdırellezin, yöredeki Roman vatandaşlar arasındaki karşılığı olarak düşünmek yerinde olacaktır.

Hıdrellez ve Kakava’nın tarihlerinin aynı günlere ( 5-6 Mayıs ) rastgelmesine bakılarak birini diğerine yeğ tutmak, ancak diğerini sığlaştırmaya çalışmaktır. Oysa ki her ikisinin de ortak köklerden beslenen yönleri olduğu gibi, bu şekilde kabul edip baharın müjdelediği coşkuya hep birlikte ortak olmak en doğru yaklaşımdır.

Hıdrellez ve Kakava’nın Kaynağı…

Kakava’nın Hıdrellez kutlamalarıyla ilişkisini anlayabilmek için bir parça Kakava geleneğinin köklerinden bahsetmek gerekir.

Kakava’nın Ön Asya ve Mısır membağlı bir kutlama olduğu görüşü yaygındır. Firavunlar dönemi Mısır’ında Kıpti’lerle birlikte yaşayan bir halktan bahsedilir. Bu halkın Romanlar olduğu ileri sürülmektedir. Firavun’un baskı ve zulümleri karşısında bir kısmı arkalarından gelen Firavun askerlerine rağmen Kızıldeniz’i geçmeyi mucizevi bir şekilde başarırlar. Firavun askerlerinin bir kısmı Kızıldeniz’in sularında boğulur gider. Kızıldeniz’in beri tarafında kalıp denizi geçemeyenler ise bu olayın yaşandığı varsayılan 6 Mayıs gününü bir kurtarıcı beklentisiyle su boylarında yad etmeye başlarlar.

Bu yönüyle Hz. Musa’nın Kızıldeniz’i yarıp kavmini karşı kıyıya geçirip Firavun’un Kızıldeniz’de helak olmasına dair dini anlatımlarla büyük benzerlikler taşır. Bu benzerlik -ola ki- aynı topraklarda yaşanan zulüm karşısında insanların belleklerinde tortu bırakmış bir “kurtarıcı” beklentisi ve ümit arayışı ile ilişkilendirilebilir.

Daha önce sayfalarımızda yer alan “Trakya’da Hıdrellez Geleneği” içeriğimizde bahsettiğimiz üzere;

Nevruz geleneğinin baskın olduğu Orta Asya’dan Anadolu topraklarına gelen Türk kavimleri burada İslam dini ile ve onun söylenceleri ile tanışır. Hızır İlyas söylencesi burada karşımıza çıkar. İslam dünyasındaki yerleri halk söylenceleriyle ululanmış Hızır ve İlyas, gerçeklerden çok mucizelerden umut arayan savaşlardan yılmış Anadolu insanı tarafından kurtarıcı, zor zamanlarda imdada gelen önemli kimlikler olarak karşımıza çıkar. “Hızır gibi imdada yetişmek…” sözü kaynağını buradan almaktadır.

Bu halk inanışına göre; Hızır karadakilere İlyas ise denizlerdeki zorda kalmış kimselere yardım eden ululardan iki arkadaştır. Hızır bolluğun bereketin simgesi olarak görülür. İlyas ise umudun, yeşilliğin simgesidir. İki arkadaş senede bir gün insanlara umut, bolluk bereket dağıtmak için su kenarında bir yerde buluşurlar.

“Su hayattır !”, “Su gibi aziz ol !” vb. sözlere kaynaklık eden bu buluşmaya göre, Hıdrellez-Kakava adetlerinde ateş ile özdeşleşen Hızır doğanın tazelenmek için ihtiyacı olan ısıyı,sıcakklığı getirir beraberinde. Bu yönüyle bolluk ve bereket getireceğine inanılır.

Hıdrellez ve Kakava ateşi ile simgelenmesi bu bilinçaltı ile ilişkilendirilirken, ateşin gücüyle hastalıkları, sıkıntıları, dertleri de bertaraf edeceği inancını ortaya koyar.

İlyas ise yeşilliği, tazelenmeyi, çiçeklenmeyi temsil ederken, iki dostun buluştukları yer tam da bu anda anlam kazanır. Su kenarları, dere boyları…

Ne demiştik : “Su hayattır…”

Hızır ve İlyas isimleri de zaman içinde dilimize kaynayarak ve değişime uğrayarak Hıdrellez ( Hızır-İlyas ) olarak gelmiştir. Şivenin de tadıyla o artık Balkanlar’dan Trakya’ya uzanan geniş bir coğrafyada “Hıd’rellez, Ederlezi, Ederles vb…” isimlerle söylenecek, ama anlattığı şey hep aynı ruha sahip kalacaktır.

Bu yüzdendir ki Hıdrellez ve Kakava gibi bahar kutlamalarında bu üç simgeye de raslarız. Kakava ateşi ( Hızır ), evlere asılan yeşil bahar dalları ( İlyas ), ve kutlamaların mümkün olduğunca bir su kenarında, dere ya da göl boyunda yapılması adeti bu sebepledir. Kırklareli ve civarında bu gibi kutlamaların yapıldığı ağaçlık-su boyu yerlere “hıdırlık” ismi verilmesi de bu sebepten ötürüdür.

Hıdrellez kutlamaları 5 Mayıs günü akşam üzeri saatlerinde başlar. Yöre yöre küçük değişiklikler gösterse de genel olarak kutlamalar birbirine benzemektedir. Mahalle aralarındaki meydanlarda halk bir araya gelir. Hıdrellez ateşinin yakılması her yerde esastır. Varsa evlerden getirtilen eski bir kilim veya hasır yakılması, yoksa odun öbeklerinin tutuşturulması esastır. Hatta eski senelerde bazı Balkan köylerinde sırf Hıdırellez ateşinde yakılmak için yaşlı kadınlarca hasır dokunulmaktaydı.

Meydanda toplanan kişiler sırayla ateşin üzerinden atlarlar. Böylelikle eski hasırla simgelenen evlere sinmiş hastalıklardan, hastalık taşıyan haşere ve böceklerden, fenalıklardan, kemlikten kurtulunulacağına, tüm bu olumsuzlukların ateşin gücüyle def’olunacağına inanılır.

Çayırlardan bahar çiçekleri, otlar toplanıp bu otlar akşam küçük çocukların yıkanma suyuna katılır. En çok taze kekik ve gelincik çiçekleri konulur. Bu suyla yıkanan küçük çocukların; “A benim kekik kokulu kuzum, a benim gelincikten güzel kızım.” diye övülmesi Hıdırellez kültürünün halk diline düşmüş bir başka tatlı yansımasıdır.

KakavaEğlencesi@ÖzcanÇELTİKLİ

“Niyet küpü” geleneği hala canlılığını koruyan bir başka Hıdrellez ve Kakava geleneğidir. Kırklardan toplanan çiçekler ve otlar kişilerin üzerlerinden verdikleri ufak objelerle ( iplik, düğme, yüzük, mendil vb…) büyükçe bir küpe konulur. Bir başka küpe ise mani yazılıp katlanmış kağıtlar konulup, küpler gül dibine bırakılır. Eskiler öyle der ki; “Sabah çiği düşünce…” küp gül dibinden alınır, içindeki otlar bir su testisine atılıp bu su ile yüzler yıkanır. Sonra da sırayla herkes için diğer küpten bir mani seçilip kalabalık arasında okunur. O maniye göre anlamlar yüklenerek önündeki günlerin o kişi için nasıl geçeceği yorumlanır.

Hıdrellez geleneğinde sabah çiği ile yüz yıkanması geleneği, Kakava kutlayan Romanlar’da yine su ile ilişkili fakat bir parça daha farklıdır. Kakava kutlayan Romanlar çoluk, çocuk, kadın, erkek kalabalıklar halinde dere boylarına giderler ve bir akarsuda ellerini, yüzlerini, kollarını yıkarlar. Ayaklarını suya sokup dinginleşirler. Hatta cesaret edip suya yüzmeye girenlere bile rastlanır.

Bu ritüelin günümüzde en diri yaşandığı yer ise Edirne’dir. Kakava sabahı ( 6 Mayıs ) erkenden kalkan Romanlar, Edirne Sarayiçi’ne giderler ve Tunca nehri kıyısında bu geleneği yaşatırlar. Suya dileklerini yazan kağıtlar, maniler yahut anlam yükledikleri bez parçaları, küçük objeler bırakırlar. Bu ritüel suyun karşı kıyısından gelecek kurtarıcının onların tüm sıkıntılarını, mağduriyetlerini giderecekleri, dileklerinin gerçekleşmesine yardım edeceği üzerine kuruludur.

Kırklareli’nin bazı yerlerinde ( Pınarhisar ve civar köyleri ) iki genç kızın birine gelinlik giydirilip, diğeri de damat kılığına sokularak abartılı tiyatral hareketlerle komşu kapılarını dolaşması, sepetlerine evde bulunan hediyelerden verilmesi adeti yaşatılmaktadır. Köy yerlerinde bu adete göre en çok verilen şeyler yumurta, buğday, şeker, un, soğan, sarımsak gibi genelde tarımsal ürünlerdir. Bu halleriyle bile herbiri bolluk bereketi simgeler.

Toplanan ısırgan otu, gelincik otu, labada vb…otlardan börek çörek yapılmasına sıkça raslanır. Edirne ve Gelibolu gibi yerlerde körpelemiş kuzuların gömleğinden yapılan ciğer sarması yemeği bir itibar göstergesidir de. O baharla birlikte hayvanları kuzulayıp çoğalmış çiflik sahiplerinin tüm köy halkını toplayıp sunduğu baştacı yemeklerdendir; körpe kuzu gömleğinde ciğer sarması.

Evlerin kapılarına yapraksız kara çalı asılıyorsa hastalık, dert, tasa, gıybet ve dedikodunun o evden uzak durması dileniyor demektir. Kara çalı yerine yeşil ısırgan otu asmak da aynı anlama gelir. Buna karşılık taze bahar dalları, yeşilliklerin evin giriş kapısı üzerine asılması bolluk, bereket, hayırlar dilemek gibi daha iç ferahlatıcı manalar taşımaktadır.

Hıdrellez sabahı erken kalkmak adettir. Tarlaya-tapana-işe gidilmez. Evler havalandırılır. Üstün körü bir temizlik yapılsa da, evleri süpürmemek esastır. Buna göre bolluk bereketin de süpürüleceği gibi bir inanış yer etmiştir.

Dere kenarları, göl ve suya sahip orman boylarında bir araya gelinir. Sazlı sözlü eğlenceler yapılır, piknik ateşleri yakılır, kuzu-oğlak çevirmeler kor ateşler üzerinde döndürülür.

Kakava ( Tencere Bayramı )…

KakavaAteşi@YılmazAYNALIKakava’nın Hıdrellez’in Roman kültürüyle beslenerek küçük nüanslarla farklılaşan bir kutlaması olduğunu söylemek yerinde olur. Her ikisinde de uygulanan adet ve ritüeller birbiriyle pek çok bezerlik göstermektedir.

Kakava geleneği XVI. yy. ile birlikte Trakya’da görülmeye başlanır. Bu dönemle birlikte Osmanlı’nın geri hizmetlerinde Romanların varlığına ihtiyaç duyulmaktadır. Romanların kendi içinden temsilen seçtikleri Çeribaşı’nın hizmetlerinin karşılığı olarak senede bir gün vergi toplaması için Hıdrellez günü seçilmiştir. Bu toplananlar ile Romanlar Osmanlı’ya gösterdikleri yararlılıkları sebebiyle ödüllendiriliyor, bunun yansıması olarak da bir kutlama gerçekleştiriyorlardı. Bunun adına ise bir arada yemek olup yemek içmek, fakir ve muhtaçların senede bir gün olsun layıkıyla doyurulması amacından yola çıkarak Kakava-Tencere Bayramı  deniliyordu.

Bazı sözlü anlatımlarda ise bu sözcüğün Romanlar’ın neşe dolu yaşayışlarına binaen “Kahkaha-Eğlence-Cümbüş Bayramı” anlamını karşılamak için kullanıldığı ifade edilmektedir.

Sonraki dönemlerde Kakava’ya Hıdrellez kutlayan Trakya’daki diğer halklar da katılmaya başlamış, Kakava Romanlar’ın etkisinde bir bahar kutlaması haline dönüşmüştür. Osmanlı’nın son dönemlerinde çeribaşının düzen içindeki yeri etkisini yitirse de; Roman halkı içinde her zaman itibarlı olagelmiş, Kakava eğlenceleri ise günümüze kadar varlığını sürdürmeyi başarmıştır.

Kakava’da esas çeribaşının sokak aralarında süslü “Kakava arabası” ile Kakavanın başlangıç tarihi ve yerini ilan etmesine kadar hiçbir eğlenceye başlanılmamasıdır. Kakava arabası bu gelenekte önemli bir simgedir. Araba süsleme zanaatının Edirne ve Kırklareli’deki Romanlar’ınelinde gelişmiş, nam salmış olması bir tesadüf değildir nitekim.

Geleneksel Kakava Davet…

Çeribaşının Kakava tarihi ve yerini ilanıyla Kakava eğlenceleri başlamış olur. Bu tarih bilinmesine rağmen çeribaşının süslenmiş bir Kakava arabasıyla sokak sokak dolaşması ve Kakava’nın başlangıcını ilan etmesi çok özel bir ritüeldir.

KakavaDavetiyesiGünümüzde ise daha ziyade Edirne’de rastladığımız üzere; çeribaşı beraberindeki davul-zurna heyetiyle sokakları dolaşıp herkesi bu coşku dolu Kakava kutlamasına davet etmektedir. Günümüzde Edirne ve Kırklareli’nde, diğer Hıdrellez kutlamalarıyla bir arada anılan Kakava kutlamaları, Kırklareli’nin kent festivaline de adını vermiştir. “Kırklareli Karagöz Kültür Sanat ve Kakava Festivali…”

Çok değil 15 -20 yıl öncesine değin Şeytandere boyunda on binlerin katıldığı görkemli kutlamalar günümüzde popüler müzik sanatçılarının halkı bir araya toplamaya çalıştığı sığ, içeriği zayıf tutulan kent meydanındaki eğlencelere dönüşmüş durumdadır, maalesef.

Kakava daveti için kullanılan yöntemlerden biri de ilanlar bastırmak, yerel basın vasıtasıyla Kakava çağrısının yer aldığı davetiyeyi duyurmaktı. Eski Kakava ilanlarında incelikli ve Romanlar’a özgü coşkuyu duymak mümkündür. Buradaki bir ayrıntı da artık kaybolmaya yüz tutmuş eski Roman diliyle kaleme alınmış ifadelerin yer almasıdır. Günümüzde ise ne yazık ki bu ifadeleri doğru anlayıp anlatacak pek fazla kimseler kalmamıştır.

Aşağıda size Edirne ve Tevabii Umum Çeri Başılığı’nın 1934 yılına dair Kakava Davetiyesi’nde yer alan ifadelere yer veriyoruz. Burada dönemin yazılı ve sözlü dilinin günümüze göre farklılıklar gösterdiğine tanık olabiliyoruz. Buna rağmen Kakava’nın sahipleri Trakyalı Roman vatandaşlarımızın tüm ruh halini ve coşkusunu derinden duyabiliyoruz.

Fotoğraflar : Özcan ÇELTİKLİ

________________________________

MUT BAROLARA

( Barolara Müjde )

Milleti necibeyi kıptıyanın yevmi mesu’dun mübareki olan 6 Mayıs 934 Sabahı Tuluyi şemsten bir saat on dakika üç mukaddem edasına borçlu oldukları Bayram ayini davetiyesidir.

Akinas nanay panç akinasnanay panç, panç panç but panç inadına pançlambirdos kirolos sospas kirolos harmandan yana minçte kirolos.

Gene sosti astradam. Akibine dündü kobaki.

Marçi ürdüm dim tabukas. Akina kay akina kay.

Bak şu bahar mevsiminin bahtı olan zevk bize.

Halimi muhtasarca arz edersem işte size.

Ne kadar söylesem ancak o da binde birisidir.

Pek te çok söylemek olmaz derler elbet geveze.

Evvela dinle dili aradır sözümü ey gözüm.

Söylesem asla yalanı bil hakikattır sözüm.

Öyle bir gün ki yetiştik Hamdi bi hat eyleriz.

Sahibi gevni mekan etti ihsani bize.

İşte nevruzu Hızır da milletimiz Fahreder.

Kaffe’yi çergeyi neşinin gam-alamı gider.

Çoluk çocukları pür neş’e cemiyet kurup.

Fukara şakirtleriz hamdederiz halimize.

Yevmi mahsus muktezası her çadır ehli bugün.

Bir şu işret bir de kuzu mutlaka kebap eder.

Davul zurna bir takım saz şöyle emsali düğün.

Penbe zümbül raksederler didesin süze süze.

Bir sene çektiğimiz mihnet meşakkat zahmeti.

İşte bugün cümlemiz hatıralarından ref eder.

Gel bu mecliste şevk gör ihtiyar et zahmeti.

Her kızın çalkantısı revnak verir her göze.

Edirne ve Tevabii Umum Çeri Başılığı

Facebookpinterestmail