Trakya’nın Çan Akortçusu; Mustafa ŞAHİN

“Çiftliğinde Beethoven dinlettiği tavukları çift sarılı yumurtladı, koyunlar çifte kuzuladı…” mihvalinden köpürtülmüş haberlere; “Vay be, elin oğlu neler yapıyor?” deyip şaşarız da; bizden olan, çok daha gerçek, çok daha naif insan öykülerinden pek haberimiz olmaz. Tıpkı Kırklareli’nin Beypınar köyünde geçimini çan ustalığı ile sağlayan Mustafa ŞAHİN’in öyküsünde olduğu gibi…

Trakya’nın Çan Akorcusu

Trakya Gezi Rehberi olarak izlenimlerimizi kaydetmek ve okuyucularımızla paylaşmak üzere, 23 Eylül 2016 tarihinde düzenlenen “8. Yayla Bolluk, Bereket, Hasat ve Bağ Bozumu Şenlikleri” için Kırklareli’deydik. Kırklareli’nin civar köylerinden gelmiş, özellikle tarımsal gücünden beslenen üretimlerini sergiledikleri stantları dolaşırken, yolumuzu Beypınar köyü stantına da düşürdük. Zanaatını sanatla buluşturan, çok daha sonra “Trakya’nın çan akortçusu” olarak hikayesi yazılı ve görsel basına taşınacak olan Mustafa ŞAHİN ile orada tanıştık.

Istrancalar’ın eteklerinde kurulmuş Beypınar, Kırklareli’ye bağlı tipik bir Balkan köyü. Halk geçimini tarım, hayvancılık ve ormancılık ile sağlıyor. Köy, Trakya’nın turizme açık tek mağarası Dupnisa‘ya yakınlığı ile biliniyor.

Hikayesini anlatacağımız Mustafa ŞAHİN 1948 yılında bu köyde doğar. Askerliği hariç, hayatının tamamını da bu köyde geçirir Küçük yaşlardan beri geçimini hayvancılık yaparak kazanmaktadır.  “Trakya’nın çan akortçusu” diye anılmasına giden yolda, köyden ilk defa çıkmasına sebep olan askerlik hayatının etkisi büyük olacaktır. Şöyle ki…

Mustafa ŞAHİN askerliğini yapmak üzere İskenderun’a gider. Küçük yaşlardan beri müziğe olan ilgisini fark eden komutanları onu bando takımına alır. Burada nota öğrenir, enstrümanları tanıma fırsatı bulur. Vatani görevini tamamlayıp köyüne geri döndüğünde, yine alıştığı şekilde hayvancılık yapmaya devam edecektir.

Zanaatını Sanatla Buluşturan Çoban

Mustafa ŞAHİN‘in gününün çoğu Istrancalar’da otlatmaya çıkardığı hayvanlarıyla geçmekte; rüzgarın yapraklarda gezinirken çıkardığı seslere, kuşların ormanda yankılanan cıvıltıları karışmakta, bu ahengiyse küçükbaş hayvanlarının boynuna asılı çan sesleri bozmaktadır. Her biri farklı tınılarda, çoğu kulağı tırmalarcasına çınlayan çan sesleri, askerlikte pekiştirdiği müzik bilgisi de işin içine girince, onu günden güne daha da fazla rahatsız edecektir.

Bir gün hayvanlarının boynundan çanlarını çıkartır. Eline eğesini, testeresini, çekicini, bilumum alet edevatını alarak, çanların seslerini daha ahenkli hale getirmek için çalışmaya başlar. Önceleri kendi hayvanlarının boynundaki çanların seslerini birbirine uyumlu hale getirmekle geçen uğraşları, önceleri kendi köyünden, adının duyulmaya başlamasıyla civar köylerden gelmeye başlayan siparişlerle başka bir boyuta taşınır. İşte o aşamada içindeki müzisyen de olaya dahil olacaktır.

Eski zamanlarda köyler daha kalabalık, hayvancılıkla geçinenlerin sayısı fazla, hal böyle olunca sürüler de kalabalıktır. Sürüdeki hayvanların hissiyatları olduğunu, boynundaki çanların çıkardığı seslerin o sürüyü bir arada tutmaktaki rolünün büyük olduğunu düşünen ŞAHİN, gelen siparişlere her sürü için ayrı bir nota tınısı atayarak cevap vermeye başlar. Böylelikle farklı sürüler merada karşılaşsalar bile ayrılırken birbirlerine karışmayacaklardır.

Öyle de olur. Hatta, Mustafa ŞAHİN bu iddiasını ortaya koyarken şöyle diyor :

“Köyün meydanında durayım, akşam gelip evlerine dağılacak sürüleri beklerken gözümü kapatayım, boyunlarındaki çan seslerinden hangi sürü kimindir size söylerim. Köylümüz senelerdir bu duruma öylesine alıştı ki, ben gibi onlar bile çoğu sürüyü seslerinden ayırt edebilirler.”

Kelimeleri bala batırıp olaya farklı bir açıdan yaklaşarak sözlerine devam ediyor :

“Boyunlarındaki çanların sesleri bozuk, tınısı rahatsız edici olursa; nasıl ki insan olarak bizler kötü icra edilen bir şarkıyı hemen fark ederiz, hayvanlar da bu durumdan rahatsız olurlar. Kendilerini huzursuz hissederler, onları bir arada tutan ahenk bozulur. O ahenk bozulursa ne otladığının, ne kuzuladığının, ne süt veriminin iyi olmayacağını düşünürüm nedense. Kötü sesler yayan çanlar ile onlara eziyet etmemek gerektiğini düşünürüm.”

Bu şefkat dolu, vicdanlı yaklaşım karşısında söz bir anda düğümleniveriyor.

Yakın çevresi hariç, onun hikayesinden, hikayesinden taşan erdemden bugüne kadar pek fazla kişi haberdar değildir herhalde. Yazının başında dediğim gibi, bizim “elin oğlu”ndan gelen hikayeleri yüceltmeye dair onulmaz bir zaafımız var. Kendimizden olanı görmezden gelir, küçümser, “Hadi canım sen de!” der hafifleştiririz. Öyle ki Mustafa ŞAHİN‘in hikayesini kayda değer bulanlar bile öncelikle o “elin oğlu” dediklerimiz olmuş. Bulgaristan’dan, daha sonraları Yunanistan’dan sınır komşularımız hikayeden bir şekilde haberdar olup onu köyünde ziyaret etmişler. “Trakya’nın çan akortçusu” dedikleri ŞAHİN‘in bu uğraşını yazılı ve görsel olarak kayda almışlar. Kendi basın organlarında ufak da olsa yer bulmasını sağlamışlar. Belki de bizim bakışlarımız böylelikle o yöne çevrilmiştir. Kim bilebilir ?

Mustafa ŞAHİN, geçimini sağlayacak kadar sayıda kalan hayvanlarına bakmanın yanı sıra hala bu işi yapıyor. Eğesini, testeresini, çekicini alıp sürüler için yaptığı çanların seslerini düzeltiyor. Düzeltmekle kalmayıp nota dizinindeki sesleri o çanlara, zillere atıyor. İşi daha öteye taşımanın derdiyle; “Ana notaların haricinde yarım sesleri de yapabilir miyim, şu günlerde ona kafa yoruyorum.” diyor.

Hepi topu 5-10 liraya sattığı, akorlarını yaptığı çanlar, onun için bir geçim kapısı olmanın çok ötesinde anlam taşıyor. “Biliyorum, ben bu dünyadan göçünce bu iş de bitecek buralarda. En çok ona üzülüyorum. Ama elim ayağım tutana kadar da yapacağım bu işi.” diyor sözlerini bağlarken. İçinde akan müziğin hayatı güzelleştiren, insanı bu denli hassas kılan notaları yüreğin tellerini titretiyor o vakit. “Altı üstü bir çan akortçusu olsam da, yüreğimi ferahlatmak istediğimde Aşık Veysel’in sözleri geliyor aklıma. ‘Ben gidersem sazım sen kal dünyada…’ Böyle böyle avunuyorum.”


Yazı : Dinçer ALABAŞOĞLU

Açılış Fotoğrafı : Nedret BENZET ( Istrancalar’da bir sürü )

“Kırklareli 8. Yayla Bolluk, Bereket, Hasat ve Bağ Bozumu Şenlikleri” izlenimlerinden…

Facebookpinterestmail