GELİBOLU 1915

1915 Yılı şüphesiz Türkler’in en uzun, en çetin yılıydı. 1912-13‘lerin Balkan Savaşları‘nda yüzünü yere eğmiş yılgın, perişan ordusu gitmiş; yerine göğsüne muska gibi bambaşka bir ruh koymuş, her biri ayrı bir kahramanlık destanının müsebbibi vatan evlatları gelmişti.

İçlerinden biri, Mustafa KEMAL; çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin ayak seslerini duyurtan, ön sözü addedilesi, o ruhu sarsan meşhur emrini, şehadete susamış silah arkadaşlarına Conkbayırı ufuklarında haykırıyordu : “Ben size savaşmayı değil, ölmeyi emrediyorum !”

1934 yılına gelindiğinde aynı kahramanın sesi, bu defa çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu ve ilk Cumhurbaşkanı sıfatıyla, bir daha yankılanacaktır. Anzac Günü kutlamalarına katılan ve evlatlarını bu topraklarda kaybetmiş annelere ithafen gönderdiği mesajda, barışın her zaman mümkün olduğunu söyle haykıracaktır :

“Bu memleketin toprakları üzerinde kanlarını döken kahramanlar! Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler, Mehmetçiklerle yanyana, koyun koyunasınız.

Uzak diyarlardan evlâtlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlâtlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar, bu toprakta canlarını verdikten sonra, artık bizim evlâtlarımız olmuşlardır.”

Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün yüreklere su serptiği karşı taraf için de Türk Askeri önünde saygı ile eğilinesi bambaşka bir yerdeydi. Savaşta düşman iki taraf olmalarına rağmen, 1930 yılında Fransız Anıtı’nın açılışına gelen, Çanakkale’de savaşırken ömür boyunca taşıyacağı yaralar almış General GURO bu hakkı teslim edenlerdendi.

ÇanakkaleŞehitlerAbidesi@SengülÖzcanKUMATAR

Anıtın açılışı bittikten sonra emekli Fransız General Guro yanındakilere: “Türk askerinin abidesini de ziyaret etmek isterim.” der. Etrafındakiler o zaman mevcut olmayan muhteşem bir abidenin hasreti içinde kıvranmaktadır. Ama Arıburnu tepesine “Mehmet Çavuş “ ismi ile dikilmiş 3 metrelik bir taş yığını vardır. Tutup general Guro’yu bu küçücük anıtın dibine götürürler. Guro, kendileri ile çarpıştığı insanlar önünde bacağının ve kolunun bir kısmını kaybetmiş olmasına rağmen büyük bir saygıyla ziyaretini gerçekleştirir. Sonra etrafındakilere dönerek şunları söyler:

“Efendiler! Türk askeri ender bulunan bir insandır. Size bu konuda hala içimde tap taze canlı duran bir hatıra anlatmak isterim. Bir sabah günün ilk ışıkları ile birlikte savaş yeniden başlamıştı. Türkler savaş konusunda çok ama çok mahirdi. Kendileri ile başa çıkmak imkansızdı. Süngü çatışmamız fasılalarla akşam geç vakte kadar devam etti.

Ortalık kararınca Türklerle anlaşma yaptık. Harp sahasını gezecek, yaralıları sahaya getirecektik. Ben de aralarına katıldım. Bir Mehmetçik bir ara kucağındaki yaralıyı tedavi etmek amacıyla kendi gömleğini parçalayarak yaralı askerin yarasını sarıyordu. Akşamın karanlığında değme ressamın fırçasından çıkmayacak bir tablo karşısında idim . Uzun müddet seyrettiğim bu tablodaki Türk askeri, kendi yaralarına yerden avuçla aldığı toprakları bastırıyordu. Kucağındaki yaralı için ise, durmadan gömleğinden yırtmakla meşgul idi…”

General Guro’yu sahilden Mehmet Çavuş Abidesi’nin önüne kadar sırtında taşıyarak çıkaran Türk gemisinin kaptanı Şefik Bey, bundan sonrasını şöyle naklediyor :

“Bu sözlerden sonra general etrafındakilere döner ve adeta bağırarak der ki:

“Efendiler, kendi yarasına toprak basıp, kucağındakine gömleğini yırtan bu kahraman asilin kucağındaki yaralı kimdi biliyor musunuz?”

Herkes susmuş korku ve endişe ile emekli generale bakar. Guro gözlerini buruşuk elleriyle silerek, fısıltı ile seslenir:

“Türk askerinin kucağındaki bir Fransız askeri idi efendiler! Bir Fransız askeri !… “

General Guro yere çöktü, hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Oradaki herkes de onunla birlikte ağlıyordu. Biz de ağlıyorduk.”


ÇANAKKALE KARA SAVAŞLARI

SAVAŞA GİDEN YOLDA GENEL DURUM :

Ingiliz-Fransız Birleşik Donanması’nın 18 Mart 1915 tarihinde Çanakkale Boğazı’nı geçme ve Istanbul’u işgal girişiminin başarısız kalması üzerine bir kara harekatıyla Istanbul’un işgali yönünde yeni bir savaş planı oluşturulmuştur.

Esasen 1 Mart 1915 tarihinde Yunanistan Hükümeti, Gelibolu Yarımadasının işgal edilerek bu yolla Istanbul üzerine yürünmesi şeklindeki bir savaş planını Ingiliz yetkililere iletmiş ve bu operasyon için üç tümen tahsis edebileceğini bildirmişti.

Ancak Ingiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener, o tarihlerde bir kara harekatına kuvvet ayırmak yerine Çanakkale Boğazı’ndaki Osmanlı kıyı topçusunu deniz topçusu ile imha ederek bu denizyolunu açmayı ve doğrudan Istanbul’a bir çıkartma yapmayı uygun bulmuştu. Dahası Çarlık Rusyası da bu operasyona Yunan birliklerinin katılmasına kesinlikle karşı çıkmıştır.

Ancak bölgedeki incelemelerinin sonucunda Lord Kitchener’e 5 Mart 1915 tarihinde bir rapor sunan General William Birdwood, bu raporunda bir deniz harekatının başarı şansı olmadığını, deniz harekatının Gelibolu Yarımadası’na yapılacak bir çıkartma harekatıyla desteklenmesi gerektiğini belirtmektedir.

Bu rapor üzerine Lord Kitchener, 10 Mart 1915 tarihinde seçkin bir birlik olan Ingiliz 29. Tümeni’nin Gelibolu Yarımadasına yapılacak bir çıkartma ile görevlendirdiğini bildirmiştir. Gelibolu’daki çıkartma için tertiplenen Akdeniz Sefer Kuvveti’nin komutanlığına da General Sir Ian Hamilton atanmıştır.

General Hamilton emrine verilen kuvvetler ve savaşçı mevcutları şöyledir :

  • Anzak Kolordusu 25.700
  • Britanya 29. Tümeni 17.000
  • Fransa 1. Tümeni 16.700
  • Britanya Kraliyet Deniz Tümeni 10.800
  • Anzak Tugayı 4.800

Böylece harekat için 75 bin kişilik bir kuvvet oluşturulmuştur. General Hamilton, Gelibolu Yarımadasındaki çeşitli çıkarma alanlarına kuvvet çıkartarak yarımadanın denetimini, böylece Osmanlı kıyı topçusunu etkisiz hale getirmeyi amaçlamıştır. Bunun için iki ana çıkartma bölgesi belirlenmiştir :

Bunlardan biri, yarımadanın en güney ucu olan ve Seddülbahir olarak bilinen bölge, diğeri ise daha kuzeydeki Kabatepe-Küçük Arıburnu arasındaki kumsaldır. Bu iki çıkartma bölgesinden Seddülbahir’e ağırlık verilmiştir. Seddülbahir bölgesine ağırlık verilmesi üç taraftan da donanma topçu ateşiyle desteklenebilir bir bölge olmasındandı. General Hamilton Seddülbahir Cephesi çıkartmaları için Seddülbahir bölgesinde beş ayrı kumsal belirlemişti.

  • Sığırini (Morto) koyu Hisarlık Burnu
  • Ertuğrul Koyu
  • Tekekoyu
  • Ikizkoyu
  • Zığındere

Bu kumsallar için iki Ingiliz, bir Fransız tümeni ile bir Hint tugayı tahsis etmiştir.

Arıburnu Çıkartması için ise iki tümenden oluşan Anzak ( A.N.Z.A.C ) Kolordusu tahsis edilmiştir.

Seddülbahir Cephesi’ne çıkarılan birliklerin hedefi, Gelibolu Yarımadası’nın güney bölgesinin taktik derinliğindeki Alçıtepe bloğu’nun ele geçirilmesidir. Bu birliklerin ileri harekatı derinlikte birleşerek Kirte Köyü hattından Alçıtepe bloğu ele geçirilecek, Arıburnu Cephesi’ne çıkan birlikler ise Conkbayırı-Kocaçimentepe hattından Maltepe bölgesinin ele geçirilmesiyle Seddülbahir Cephesi’nin Osmanlı kuvvetlerince takviyesi önlenecektir. Alçıtepe, ilk günün hedefi olarak belirlenmiştir, Seddülbahir’den 10 km. ve Zığındere’den 5 km. mesafededir.

Arıburnu Cephesi kuvvetlerine verilen taktik hedef ise Kocaçimen tepe üzerinden Eceabat’ta sahile ulaşarak Seddülbahir Cephesi’ndeki Osmanlı kuvvetlerinin geri bağlantısını kesmektir.

Ittifak Devletleri tarafındaki durum ise şu şekilde gelişmekteydi :

Deniz harekatının başarısızlığı ardından (18 Mart 1915) bir kara harekatına girişileceği ve bu harekatın Gelibolu Yarımadası’nı hedef alacağını öngörüsü, mantık gereği olarak bile neredeyse kesinlik kazanmıştır. Kaldı ki 1915 yılının Nisan ayı başlarından itibaren Hamilton’un kuvvetleri Mısır’da toplanmaya başladığında bölgedeki Osmanlı istihbaratı, birliklerin mevcutları, komutanları, silah ve donanımları hakkında ayrıntılı bilgiler edinmeye başlamıştır.

14 Aralık 1914 tarihinde 42 kişilik bir subay gurubuyla Istanbul’a gelen ve Enver Paşa tarafından 1. Ordu Komutanlığı’na atanmış olan Alman Danışma Kurulu Başkanı Mareşal Liman Von Sanders, yeni teşkil edilen ve bölgeyi savunmakla görevli 5. Ordu komutanlığına 24 Mart 1915 tarihinde atanmıştır. Dolayısıyla bölgenin savunmasından sorumlu olan 3. Kolordu da Mareşalin emrine girmiştir. 5. Ordu’nun bir Alman mareşali komutasına verilmesi, Almanya ile Osmanlı Devleti arasında yapılmış olan antlaşmanın gereği olarak Almanya tarafından talep edilmişti.

Mareşal Sanders’in savunma planı, Hamilton’un taarruz planıyla örtüşmemektedir. Mareşal Sanders, çıkartmaların Saros Körfezi kıyılarına yapılacağını hesaplamaktadır ve 5. Ordu’nun ana kuvvetlerini bu bölgede toplamıştır. Saros Körfezi, Gelibolu Yarımadası’nın en dar bölgesidir. Buradan yapılacak bir çıkartmanın, yarımadayı savunan Osmanlı birliklerinin geri çekilme ve kara ikmal hattını kesmesi olasıdır. Ayrıca Mareşal Sanders’in savunma planı, elindeki kuvvetlerin önemli bir bölümünü geride, yedekte tutarak çıkartma kuvvetlerine ileri harekatları sırasında taarruz etmeyi öngören, savunma ağırlıklı, temkinli bir plandır.

Osmanlı komutanları ise, çıkartmadan sonra, çıkartma kuvvetlerinin sahillerde elde edecekleri köprübaşlarıyla yoğun olarak takviye alacaklarını, gerekli tahkimatı yapacakları, dolayısıyla bu tahkimatlardan sökülüp atılmalarının çok güç olacağını düşünmektedirler. Onlara göre etkin bir savunma, hemen sahilde, daha çıkartma harekatı sırasında yapılmalı, karşı tarafın kıyıda bir köprübaşı oluşturması önlenmelidir.

5. Ordu, üç tümenli 3. Kolordu ve iki tümenli 15. Kolordulardan oluşmaktadır. Ayrıca ordu karargahına bağlı 19. Tümen, 1. Süvari Tugayı, bir piyade alayı ve dört Jandarma taburu bulunmaktadır. Toplam savaşçı sayısı 84 bindir. Bu kolorduların bünyesindeki tümenler ve komutanları şöyledir :

  • 3. Kolordu. Komutanı Esat Paşa
  • 5. Tümen. Saros bölgesi. Komutanı Yarbay Hasan Basri Bey.
  • 7. Tümen. Bolayır bölgesi. Komutanı Albay Halil Bey.
  • 9. Tümen. Gelibolu Yarımadası’nın güney bölümü – Seddülbahir ve Arıburnu Cepheleri. Komutanı Albay Halil Sami Bey.
  • 15. Kolordu. Komutanı General Weber
  • 3. Tümen. Kumkale bölgesi. Komutanı Albay Nicolai.
  • 11. Tümen. Beşige bölgesi. Komutanı Albay Refet Bey.
  • 19. Tümen. Eceabat bölgesi. Komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey.

Gelibolu Yarımadası’ndaki Osmanlı savunma kuvvetlerinin, Çanakkale Savaşları süresince, kara ve deniz olmak üzere iki ana ikmal hattı vardır. Kara ikmal hattı, Istanbul’dan bölgeye en yakın olan Uzunköprü’ye kadar yaklaşık 250 km.lik bir demiryolu hattı ve devamında 165 km.lik bir stabilize yoldur. Osmanlı tarafına yeterli motorlu nakliye aracı olmadığından, personel bu yolu yaya olarak geçmek durumundadır. Her türlü ikmal malzemesi de öküz ya da at arabalarıyla taşınacaktır. Ayrıca bu yolun bir bölümü gündüz saatlerinde Saros Körfezi’ndeki Birleşik Donanma’nın ateşi altına alınabilmektedir. Bu nedenle yolun bu bölümü ancak günün karanlık saatlerinde geçilebilmektedir.

Deniz ikmal hattı ise Marmara Denizi’nden geçen 150 deniz millik bir hattır. Kara ikmal hattına oranla çok daha kısa sürede geçilebilen bu ikmal hattı, Birleşik Donanma’nın suüstü gemileri yönünden tehdit altında değildir. Ancak denizaltı faaliyetlerinin tehdidine açıktır. Nitekim 25 Nisan 1915 tarihinden itibaren Marmara’da en az bir denizaltı faaliyet halinde bulunmuştur. Mayıs 1915 ortalarından itibaren ise deniz ikmal yolu, artan denizaltı faaliyetleri yüzünden bütünüyle kullanım dışı kalmış, ikmal ve takviye kara ulaşım hattına bağımlı olmuştur.


…ve SAVAŞ BAŞLIYOR

SEDDÜLBAHİR ÇIKARMASI

25 Nisan sabahı, İngiliz 29. Tümen’i donanmanın yoğun ateş desteğinde Seddülbahir bölgesinde beş ayrı yere (Y: Pınariçi Koyu, X: İkiz koyu, W: Tekke koyu, V: Ertuğrul koyu, S: Morto koyu) çıkarma yapmaya başladı. İlk hedef olarak Alçıtepe ele geçirilecek, Kilitbahir Platosu’na ilerleyerek merkez tabyaları susturulacak, boğaz giriş bölgesi elde edilecekti. Bu bölgeyi Yarbay Hafız Kadri komutasındaki 26. Alay’ın Binbaşı Mahmut Sabri’nin komuta ettiği 3. Tabur’u savunmaktaydı.

Donanmanın üstün ateş desteğinde, Seddülbahir kıyılarına çıkarma yapan İngiliz kuvvetleri, bu kıyıları savunan kahraman Türk askerinin çok şiddetli mukavemeti ile karşılaştılar. Takım ve manga kuvvetinde küçük birlikler halinde tertiplenen Türk birliklerinin açtıkları ateş sonucu, binlerce İngiliz askerinin cesetleri sahilleri doldurmuştu. Keşif için bu koyu gözetleyen uçaklar bu acı tabloyu kumanda merkezine özetlerken, kıyıdan 50 metre gerisine kadar denizin tümden kızıla boyandığını bildireceklerdir.

Ezineli Yahya Çavuş, takımıyla Ertuğrul Koyu’na River Clyde ve Albion gemilerinden çıkarma yapanlara karşı 12 saat savunmuş düşmanı perişan etmiştir. Kendisinin yanında sadece 68 askeriyle insan üstü bir direniş göstermiştir. 25 ve 26 Nisan günlerinde, kahraman Türk askerinin bu direniş karşısında çok büyük zayiat veren İngiliz kuvvetleri bekledikleri başarıyı elde edememiş ve hedefleri olan Alçıtepe’yi ele geçirememişlerdi. Ancak, donanmanın ateş desteği ve takviyeler ile kıyıda tutunabilmişlerdir.

Ezineli Yahya Çavuş ve silah arkadaşlarının bu destansı direnişi seneler sonrası Çanakkale Valisi Nail MEMİK‘in dizelerine şu şekilde yansıyacaktır :

“Bir kahraman takım ve Yahya Çavuş’tular / Tam üç alayla burada gönülden vuruştular

Düşman tümen sanırdı, bu kahraman erleri / Allah’ı arzu ettiler, akşama kavuştular.”

Bu harekât esnasında 3. Tabur’un 10. Bölüğü Ertuğrul Koyu’nu, 11. Bölük Tekke Koyu’nu, 12. Bölük ise Morto Koyu’nu savunmaktaydı. Özellikle Ertuğrul Koyu’nda düşmanın saatlerce ilerleyememesinin sebepleri Yahya Çavuş ve orada görev alan askerlerin üstün cesaretinin yanı sıra deniz içine açılmış lağımlar ve çıkarma noktasının hemen ilerisindeki tel örgü hatlarıydı. Açılan lağımlar, ağır yük taşıyan askerlerin ilerlemesine engel olmuş ve tel örgüler de karaya çıkan askerleri oldukları yerde sabit kalmaya mecbur itmiştir. Bu sayede de Türk çapraz ateşi etkili faydalar göstermiştir.

Morto Koyu (S Beach) Çıkarması :

Üç savaş gemisinin korumasında 3 piyade bölüğü saat 07.30’ da karaya çıkmayı başardı. Bunlar 1. taburdan oluşuyordu. Bunun karşısındaki Türk kuvveti on katı kuvvet ve şiddetli donanma ateşi altında ağır zayiat vererek 1,5 km. kuzeye çekildi.

Bu takımın bağlı olduğu 8. bölük ile takviye edilen Türk birliği, cesaretle yaptığı taarruzla biraz ilerleyen çıkarma birliklerini eski hisarlığa attı. Düşman burada savunmada kaldı. Anadolu tarafındaki sahil bataryaları menzili yeterli olmadığı için bu duruma karşı koyamadı.

Ertuğrul Koyu ( V Beach ) Çıkarması:

Seçme bir tümen olan 29. İngiliz Tümeninin Komutanı General Hunter Weston asıl çıkarma yeri olarak Ertuğrul koyu ve batısındaki işaretli Tekke koyunu seçmişti. Bu nedenle bu kaya ilk adımda bir alay, 2. kademe olarak ta yine bir alay ayırmıştı. Donanma da öncelikle bu çıkarmayı destekleyecekti.

İlk hücum kademesindeki İrlanda taburunu taşıyan çıkarma araçları, çıkarma araçlarının burunlarına yerleştirilen ağır makineli tüfekler de yakın mesafeden bu cehennem ateşine katılmışlardı. Bu ateş desteğinde ilk çıkarma araçları kıyıya ulaşmış ve İrlandalı askerler kumsala çıkmışlardı. Türkler düşmanı şaşırtan bir baskınla tüfeğini ateşledi. İrlandalı erler neye uğradıklarını şaşırdılar. Kimi denize atlıyor, kimi taşıt araçlarının içinde kendini korumaya çalışıyordu.

İngilizler River Clyde adındaki kömür gemisini çıkarmada kullanmak üzere hazırladılar. Gemi çıkarma sırasında kıyının az açığındaki sığlığa oturmuştu. İçinde iki taburu aşkın İngiliz askeri vardı. Bir iskele kurularak İngiliz askerlerinin iskelelere fırlamasıyla yeni bir çatışma başladı. Üç saat süren bu çarpışma sonrası; İrlanda taburundan sağ kalan 200 asker, kıyıda üst üste dar bir toprak parçasında tutunmaya çalışıyor, River Clyde’da 2000’ e yakın asker hapis olmuş çıkamıyor.

Her iki tarafta % 7’ye yakın kayıp vermiş, subayların çoğu saf dışı kalmış. Düşman donanması o gün Ertuğrul koyunda 4650 top mermisi atmış idi. Bütün bunlara rağmen Türk tarafı azimle direniyordu. İngilizler bu umulmayan direniş karşısında şaşırmış ve en büyük kuvveti ayırdıkları 2. kademe olayı çıkarmaktan vazgeçtiler.

Tekke Koyu ( W Beach ) Çıkarması :

Tekke koyunda da Ertuğrul koyundaki çatışmaların hemen hemen aynısı yaşamakta idi. Günün ilk ışıklarında başlayan 45 dakikalık bombardımandan sonra 29. İngiliz tümeninin bir taburu, 40 kadar küçük çıkarma aracı ile kıyılara ulaşmış idi. Erler kumsala ve sığ sulara atladıklarında aynı şeylerle karşılaşmışlardı. Kimi denize atlamış kimi saklanmıştı. Bu şaşkınlıktan kurtulan İngiliz donanması az önce geriye kaydırdığı ateşlerini tekrar kıyıya oturttu. Muhripler kıyıya biraz daha sokuldular ve bir ateş silindiri ile 12. Bölüğe ölüm kusmaya başladılar. General Hunter Weston gördüklerine inanmıyordu. Asıl başarıyı bekledikleri ve kuvvetlerinin büyük bir kısmını ayırdıkları bu koyda gördükleri ile tam bir yenilgiye düşmüşlerdi.

İkiz Koyu ( X beach) Çıkarması :

Çıkarma 06.00’da başladı. Düşman bu bölgeye 2 tabur ayırmıştı. Birinci kademedeki İngiliz Hassa Taburunun ilk erleri kıyıya ayak bastığında diğer yerlerde olduğu gibi bir ateş baskınına uğramadı. Çünkü 6. bölük buraya 9 kişilik bir manga ayırabilmişti. Saat 7.30’ da düşmanın iki taburu da, bir kayba uğramadan kıyıya çıkmışlardı. Sabah 08.15’ de İkiz koyundaki iki taburu aşkın İngiliz Birliği kendisinin 8’de biri kuvvetindeki Türk birliklerinin taarruzu karşısında şaşırmışlardı ve ilerlemeleri durmuştu. Türk taarruzuna uğramayan diğer bölgelerdeki İngiliz kuvvetleri yakındaki Karacaoğlan tepesine doğru ilerlemeye başladılar. 9. Bölük bir tepede İngilizlere karşı bir taarruz düzenledi. Karacaoğlan tepesine tırmanan İngilizlere yapılan taarruz onları geriye attı ama sonucu değiştirmedi.

Kuvvetli donanma desteğinde saldırıya geçen bir taburdan fazla düşman kuvveti. Saat 11.00’ de tepeyi alarak hâkim bir duruma geldi. 29. Tümen Komutanı General Hunter Veston Ertuğrul Koyu ve Tekke Koyu kumsallarında karşılaştığı direniş karşısında planında değişiklik yaptı ve buraya çıkarmayı planladığı 88. Tubayı İkiz Koyu’na kaydırdı. Burada Türklerin az kuvveti vardı ve durum ümit vericiydi. İlk çıkan 2 taburdan sonra şimdi de 88. Tugay’ın 4 taburunun saat 09.00’ dan sonra arka arkaya ikiz koyuna çıkmaya başlaması ve Karacaoğlan tepesinin elden çıkması Türk Seddülbahir cephesi için büyük bir tehlike oluyordu.

Karacaoğlan Tepesini ele geçiren İngilizler şimdi de Ay tepesini almak için baskıyı arttırmışlardı. Ama 12 bölük direniyordu. Bir yandan da düşman çıkarmasına devam ediyordu. 13.00’ de River Clyde’daki iki tabur hariç 29. İngiliz tümeninin aşağı yukarı tüm birlikleri kıyıya çıkmış bulunuyordu. Bu hesapla çıkanlar on taburu, yani ortalama 13–14.000 kişiyi buluyordu. Bunun 7 taburu Karacaoğlan Tepesinin düşmesi sonucunda birleşen ( X ) ve ( W ) hattında, üç taburu ( V ) bölgesinde idi. Karacaoğlan tepesinde 9. ve 7. Türk bölüğü kendisinden üstün olan İngilizlerle boğaz boğaza savaşarak, onları kıyı şeridine hapsetmişti.

Zığındere (Y Beach) Çıkarması :

Düşman savaş gemileriyle ışıklarını söndürmüş saat 2. 30’ da 2 tabur halinde kıyıdaki yerini almıştı. Çıkarma araçları daha gün ışımadan saat 04.30’ da ilk kademeyi kıyıya ulaştırmıştı. 2 saat içinde iki taburun tamamı kıyıya çıkmıştı. Buraya sayı itibariyle 2000 düşman askeri çıkarılmıştı. Bu gece çıkarmasıyla tam bir baskın olmuştu.

Türk tarafında sadece 6. bölük vardı. 26. alayın komutanı Yarbay Kadri son bölüğü Zığındere’deki İngilizler üzerine sürdü. Kirte’den gelen 5. bölükte düşmana taarruza geçti. İngilizler 5. bölüğün bu hücumu karşısında şaşırmışlardı ve savunmaya geçmişlerdi. Daha sonra 3. Türk taburu saat 16.00’ da taarruza başladı. İngilizler bu taarruz karşısında bir daha saldırdılar. Ancak Türklerden daha çoktular. Gerek donanma topçusu gerek ağır makineli tüfekleri burada imdatlarına yetişti. General Marshall komutasındaki birlikler Zığındere’de denize dökülmekten kurtuldular.

Gelibolu yarımadası güney bölgesindeki Bu beş çıkarma sonucunda İngilizler kıyılara çıkmışlar ve beklemedikleri direnişle karşılaşmışlardı. General Hunter Weston, 12 taburdan oluşan tümeninin 10 taburunu karaya çıkarmıştı. Ama derinliği ancak 1, 5 kilometre ile 300 metre arasında değişen küçük ve dar bir kıyı kesimini ele geçirmişlerdi.


ARIBURNU ÇIKARMASI

5. Ordu Komutanı General Liman von Sanders’in kişisel değerlendirmesi ve savunma planlarına uyularak Arıburnu bölgesi Seddülbahir’de olduğu gibi, zayıf kuvvetlerle tutulmuştur. Yarbay Şefik (Aker)’in komutasındaki 27. Alay’ın Binbaşı İsmet komutasındaki 2. Tabur’u bu bölgeyi örtmek ve savunmakla görevlendirilmişti.

Çıkarma yapacak Anzac Kolordusu Komutanı Kor-General Birdwood’un planı; çıkarmaya müteakip, Kocaçimen-Conkbayırı-Kemalyeri-Kavak Tepe-Kabatepe hattını ele geçirmekti.

Çıkarma Kabatepe bölgesine planlanmıştı. 25 Nisan 1915 sabahı, muhripler karaya çıkacak Anzac askerlerini taşıyan tekneleri Kabatepe’nin bir mil kadar açığında bıraktılar. Akıntı veya rüzgâr nedeni ile mi yoksa kılavuz hatası sonucu, nedeni kesin bilinmemekle ilk çıkarma dalgası hedeften saptı, planlanan yerin 1.500 m. kuzeyine, yani Arıburnu sahiline – sonradan Anzac Koyu olarak adlandırılan koy – yanaştı.

Yanlış sahile çıkan Anzac askerleri şaşkınlık içinde idiler. Etrafı yüksek tepelerle çevrili bir alanda sanki kapana sıkışmışlardı.

Türk tarafı da düşmanın bu sahile çıkacağına ihtimal vermemiş, bu nedenle sahil zayıf bir kuvvetle savunuluyordu. Az sayıdaki Mehmetçiğin ( Haintepe’de Asteğmen Muharrem komutasında 2. Takım, Yükseksırt-Bombasırtı’nda Gelibolulu Süleyman Başçavuş Komutasında 3. Takım (ihtiyat), Balıkçı Damları’nda İbradalı Hayrettin komutasında 1. Takım ) şiddetli ve isabetli ateşleri ile kıyıya ilk çıkan bu düşman birliğinin tamamına yakını imha edilmiştir.

İlerleyen saatlerde, donanmanın topçu ateşi desteğinde kıyıya çıkabilen çok sayıdaki düşman kuvveti; sayıları azalan, takviyelerin gelememesi ve cephanelerinin bitmesi üzerine çaresiz kalan askerlerimizin Conkbayırı’na doğru taktiksel geri çekilmeleri üzerine, Arıburnu Sırtı’nı (Kanlısırt, Kırmızısırt ve Cesarettepe) işgal etmiştir.

Gün ağarırken Arıburnu istikametinden top seslerinin gelmesi üzerine 19. Tümen Komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal bir çıkarma yapıldığını anlayarak durumu Ordu Komutanı’na bildirmişse de bir cevap alamadı. Durum çok kritikti, sahilde çok zayıf gözetleme ve koruma birlikleri bulunuyordu. Geniş bir sahile yayılmış 27. Alay çok zayiat vermişti. Düşmanın Conkbayırı-Kocaçimentepe hattı ve uzantısını ele geçirmesi halinde telafisi mümkün olmayacak durumlarla karşılaşılacağı muhakkaktı.

Bütün bunları düşünen Mustafa Kemal, Ordu’dan emir gelmemiş olmasına rağmen inisiyatifini kullanıp sorumluluğu yüklenerek, Yarbay Hüseyin Avni’nin komuta ettiği 57. Alay’ı bir cebel bataryası ile Kocaçimentepe istikametinde harekete geçirdi. Kendisi de durumu izlemek üzere Conkbayırı’na çıktığında, kıyının gözetleme ve korunmasıyla görevli erlerin çekilmekte olduklarını gördü.

Mustafa Kemal, o zaman yaşanan tabloyu şu şekilde anlatır :

“Niçin kaçıyorsunuz?” dedim.

“Efendim düşman!” dediler.

“Nerede ?”

“İşte”, diye 261 Rakımlı Tepe’yi gösterdiler.

Gerçekten düşmanın bir avcı hattı 261 Rakımlı Tepe’ye yaklaşmış ve sakınmadan ilerliyordu. Şimdi durumu düşünün. Ben erler on dakika dinlensin diye kuvvetlerimi bırakmışım. Düşmanda bu tepeye gelmiş. Demek ki düşman bana benim elerimden daha yakın. Düşman benim bulunduğum yere gelse kuvvetlerim pek kötü duruma düşecektir.

Kaçan erlere:

“Düşmandan kaçılmaz!”, dedim.

“Cephanemiz kalmadı.”, dediler.

“Cephaneniz yoksa, süngünüz var!” dedim ve bağırarak bunlara süngü taktırdım; yere yatırdım. Bu erler süngü takıp yere yatınca, düşman erleri de yattılar. Kazandığımız bu andır.”

Mustafa Kemal, karşı taarruza geçen birliklerin komutanlarına şu tarihi emrini vermişti.

“Ben size taarruzu emretmiyorum, ölmeyi emrediyorum. Biz ölünceye kadar geçecek zaman içinde yerimize başka kuvvetler ve kumandanlar gelebilir.”

27. Alay’ın birlikleriyle takviye edilen 57. Alay’ın yaptığı taarruz ve süngü hücumları sonucu, Anzac kuvvetleri çareyi kaçmakta buldular. Anzac Kolordu Komutanı Birdwood’un bütün planları alt üst olmuş, koca ve güçlü Anzac Kolordusu, dar bir kıyı şeridinde bir kargaşa içinde üst üste yığılıp kalmıştı. Anzacların moralleri çökmüş, ümitleri sönmüştü.

  • 19 Mayıs Harekatı

25 Nisan çıkarmalarından sonra yapılan 26 – 27 Nisan gece taarruzlarının muharebe alanına iştirak eden birliklerin henüz iletişim sistemini kuramaması birlikler için sorunlar çıkarmış ve dinlenilme noktasına gelinmiştir. Bu süre içerisinde her iki tarafta gerek Seddülbahir’de gerekse Arıburnu’nda siper tahkimatları sağlamlaştırılmaya başlanmıştır.

Özellikle 1 Mayıs tarihinde Arıburnu’nda icra edilen Türk taarruzu tabur komutanlarının birbirleri arsındaki iletişim eksikliği yüzünden başarısızlığa uğramış ve artık siper savaşına doğru bir değişime gidilmiştir. Siper savaşı demek bir cephede boğulmanın yani tıkanmanın baş göstermesi anlamına gelmektedir.

Özellikle Arıburnu’nda 25 Nisan günü düşmanı ilk karşılayan Şefik Bey komutasındaki 27. Alay birlikleri üstün fedakârlıklarla gösterdiği karşı taarruzlarla düşmanı Kanlısırt-Kırmızısırt-Bombasırtı-Cesarettepe hattına geri çekilmek zorunda bırakmıştır ve mücadelenin siper savaşına dönüşmesiyle bu hat savaş sonuna kadar çok fazla değişiklik göstermeden sabit kalmıştır.

Mayıs ayı içerisinde cephe taze kuvvetlerle takviye edilmeye başlanmıştır. Bu birlikler Liman von Sanders’in ivedi harekât etmelerini isteyen emirleriyle çok zayiatlar verince cephede mücadele gittikçe uzamaya başlar. Tabi bu durumdan hoşnutsuz olanların başından Başkomutan Vekili Enver Paşa gelmektedir. Kesin sonuç alınamamasından yakınan Enver, 4 Mayıs tarihinde 5. Ordu Komutanlığı’na telgrafla şöyle yazar:

“… Askeri ve siyasi sebeplerle Gelibolu Yarımadası’nda kesin sonucun bir an önce elde edilmesini olağanüstü önemde görüyorum…”

Bu telgrafa rağmen cepheden olumlu sonucun çıkmaması üzerine Enver Paşa cepheyi ziyarete gelir. 11 Mayıs tarihinde Liman Paşa ile olan görüşmesi sonucu Arıburnu mıntıkasında genel bir taarruz yapılması kararı alınır. Yapılacak olan harekâttan önceki gün, 18 Mayıs tarihinde düşman uçakları cepheye naklolan Türk birliklerinin kuzey bölgesine doğru kaydırıldığını fark ederek kendi komutanlarına yakın bir taarruzun beklenmekte olduğunu ve gerekli tedbirlerin alınması gerektiğini haber ederler. O gece düşman askerleri silah başı ettirilir ve beklenen harekât için hazır bekletilirler. Düşman tarafı muharebeye 12450 askerle karşı savunma için hazır kıta beklemektedir. Türk tarafı ise bu gizliliği kalmamış olan taarruza 3,5 km’lik cephe hattında dört tümen (19. Tümen, 2. Tümen, 16. Tümen ve 5. Tümen) ile yani yaklaşık olarak 42000 piyade ile iştirak edecektir.

Taktik gereği taarruz gece baskını düşmanı gafil avlayacak şekilde tüm ön hat birliklerinin aynı anda saldırıya geçmesiyle başlayacaktır. Fakat gece 03.30’da başlayan taarruz beklenmedik sonuçlarla bir leke gibi Türk tarafına yapışır. Saldırıya geçen ilk hattaki taburlar karşı tarafın makineli silah atışı ile erir. Bir sonraki hatları taarruza kaldırmak için tümen bandoları çalmaya başlar ve Vatan Marşı ile bu hatlar saldırıya geçerler. Velâkin, düşman makineleri tam bir kıyım yapmaktadır. Harekâtın ilke evresi yaklaşık olarak üç buçuk saat devam eder. Daha sonra ihtiyatlar ile tekrar başlatılan taarruzda yine elde edilir bir sonuç alınamayınca harekâta son verilir. Sonuç Türkler için telafisi imkânsız derecede kötüdür.

Bu taarruzda Türk tarafının zayiatı 10000’i bulurken düşman tarafınınki ise 600 zayiattır. Türk tarafında 3420 şehit vermiştir ve düşman ölü sayısı ise yalnız 168’tir. Düşman tarafı 948000 piyade tüfeği ve makineli tüfek mermisi harcamıştır. Ara bölgede kalan Türk şehitleri ise 5 gün sonra gömülmeye başlanacaktır.

22 Mayıs tarihinde 3. Kolordu Harekât Şube Müdürü Binbaşı Ohrili Kemal’in düşman tarafında yaptığı görüşmeler sonucu 24 Mayıs tarihi için bir ateşkes anlaşması imzalanır ve defin işleri bu tarihte gerçekleştirilir. 19 Mayıs Türk taarruzu getirdiği başarısızlığın yanında cephede de moralin çökmesine ve cephenin uzamasına neden olmuştur.


KİRTE MUHAREBELERİ

Birinci Kirte Muharebesi (28 Nisan 1915) :

Seddülbahir çıkarmalarında 29. İngiliz Tümeni çok kayıp vermiş, 3 tugay ve 9 tabur komutanı muharebe dışı kalmıştı. 28 Nisan 1915’e kadar bu cepheye 3 Fransız piyade taburu ile top bataryası çıkarılabilmiş, bununla top mevcudu ancak yirmiyi bulabilmişti. Bu durumda 29. İngiliz Tümen komutanı takviye edildi. 28 Nisan 1915 sabahı saat 08.00’da donanmanın desteğinde İngiliz ve Fransız birliklerinin taarruzu başladı. Öğleye kadar iyi giden düşman ilerlemesi öğleden sonra hızını kaybetti, gün ilerledikçe de İngiliz Karargâhı savaş üzerinde ki bütün denetimini kaybetti. Türk direnişi ise bütün gün gittikçe daha da canlı bir hal almış ve hudut alayı süngüyle yapılan müthiş taarruz karsısında dayanamayıp kaçmaya başladı. Ön hatlarda 87. ve 88. İngiliz Tugayları, sağ kanatlarda ise 115. Fransız Alayı bulunmaktaydı. 86. Tugayı geride yedek kuvvet olarak tutuyorlardı. Bu bölgede 25, 26 ve 27. Piyade Alaylarından oluşan 9. Tümen bulunmaktaydı. (27. Alay Çanakkale Cephesi boyunca Arıburnu mıntıkasında görev yapmıştır). 16 düşman taburuna karşılık 9 taburluk kuvvetimiz bulunmaktaydı. 28 Nisan sabahı düşman donanmalarının ateş desteği altında İngiliz ve Fransız birlikleri taarruza geçtiler. Taarruz 26. Alay’ın müdahalesiyle saat 11.30’da durdu. Sol kanatta ise 87. İngiliz Tugayı Kirte’ye bir kilometre mesafeye kadar yaklaştı. Fakat karşı taarruzda bulunan birliklerimiz bu saldırıyı durdurdu. Öğleden sonra tekrar saldırıya geçen 86 ve 88. Tugaylar 19. Türk Alayı’nın taarruzuyla geri çekilmek zorunda kaldı. Aksama doğru saat 18.00’da taarruz tamamen durdu. Birinci Kitre Muharebesi sona ermişti. İngiliz ve Fransızların zayiatı 3000 kişiyi bulurken Türklerin kaybı 2378 kişiydi.

İkinci Kirte Muharebesi (6 – 8 Mayıs 1915) :

General Hamilton bu tarihe kadar gerçekleşen taarruzlarda Türklerin yorgun düştüklerini tahmin ederek takviye almalarına fırsat vermeden Kirte Köyü ve Alçıtepe’ yi zapt etmeye karar verdi. Bunun için İngiliz ve Fransız kuvvetler birliklerini takviye ederek 6 Mayıs’ta Kirte’yi almak için tekrar taarruza geçtiler. 42. Tümen’in 125. Tugayı birer Avustralya ve Yeni Zelanda Tugayı ile beş batarya daha karaya çıkarılmıştı. Düşmanın 125, 88 ve 87. Tugayları sağda Fransızların tümenleri solda ve yedekte de bir Hint tümeni yer almış bulunuyordu. Türklerin ise sağda 9. Tümen’i, solda 7. Tümen’i ve geride de 11 ve 5. Tümenleri vardı. Türklerin 15000 kişilik kuvvetlerine karşılık düşmanın 25000 kişilik İngiliz- Fransız ortak kuvveti bulunuyordu. 7 ve 9. Tümenlerimiz birinci hatta mevzide, 15. tümen ise ihtiyattaydı. Düşman 6 Mayıs günü saat 11.30’da taarruza başladı. Düşman hiçbir yerde mevzilerimize giremedi.7 Mayıs’ta tekrarlanan taarruzda yer yer mevzilerimize girdilerse de geri püskürtüldüler. 8 Mayıs saat 10.30’daki taarruzda ise bazı başarılar elde ettilerse de yine geri püskürtüldüler. İkinci Kirte Muharebesi’ni izleyen 12 Mayıs gece yarısı Muavenet-i Milliye torpidomuz Türk hatlarına devamlı olarak ağır kayıplar verdiren Goliath zırhlısına Morto Koyun’da isabet ettirdiği üç torpido ile batırdı. 42 İngiliz ve 2. Fransız Tümenlerini Seddülbahir’e çıkardı. 14 Mayıs’ta da 29. Tümen’i karaya çıkararak büyük bir kuvvet yığdı. Çanakkale bölgesine gelmesi beklenen Alman denizaltısı U–21 25 ve 27 Mayıs’ta Gelibolu yarımadası önlerinde dolaşan Triumph ve Majestic zırhlılarını batırdı. Böylece Türk hatları biraz daha rahatlamış oldu. İkinci Kirte Muharebesi’nde üç günlük toplam kaybımız 2000 kişiye yakındı. İngiliz ve Fransız kuvvetleri ise 6500 kişi kaybetmişti.

Üçüncü Kirte Muharebesi (4 – 6 Haziran 1915) :

Arıburnu cephesinde Türk Kuzey Grup Komutanlığı’nın 19 Mayıs’ta başlattığı taarruz başarısızlıkla sonuçlandı. Türk birlikleri çok ağır kayıplar verdi. Başkomutan Hamilton bu durumdan yararlanmaya ve şansını Seddülbahir cephesinde denemeye karar verdi ve Yassıtepe- Alçıtepe’yi ele geçirmek için üçüncü defa Kirte Köyü’nü ele geçirmeyi planladı. Çanakkale Boğazı ile Kirte yolu arasında doğuda 1 ve 2. Fransız tümenleri ile İngiliz 2. Deniz Piyade Tugayı taarruz hazırlık mevzilerinde bulunuyordu. Bunların batısındaki bölgede İngiliz 8. Kolordusu’nun 42 ve 29. Tümenleri bulunuyordu. Deniz piyade tümeni ise ihtiyattaydı. Fransız kolordusunun mevcudu 30000, İngiliz kolordusunun ise 31000 idi. 4 Haziran saat 12.10’da savaş piyade taarruzu ile başladı. Deniz ve karadan açılan ateş sabah saat 08.00’da başlamıştı. 12. Tümen’in şiddetli mukavemeti ile Fransız kolordusunun tüm taarruzu durdurulmustu. Bugünde yapılan taarruzdan düşmanın tek kazancı 1,5 km’lik bir cephede 200–450 metre derinlikteki araziyi ele geçirebilmekti. 5 Haziran günü İngiliz ve Fransız birlikleri bulundukları siperleri tahkim edip muharebe sahasını temizlemekle geçirdiler. Türk birlikleri ise 6 Haziran taarruzunun hazırlıkları ile meşgul oldular. 5/6 Haziran gecesi saat 03.30’da 9. Türk Tümeni taarruza başladı, bununla daha önce kaybedilmiş siperler geri kazanıldı.12. tümen ise bu taarruzu destekleyip elinde tuttuğu siperleri korudu. Üçüncü Kirte Muharebesi sonucunda Türk kaybı 65 subay ve 4952 er idi.


KEREVİZDERE MUHAREBELERİ

12 ve 13 Temmuz günleri cereyan eden ve Kerevizdere Muharebeleri diye adlandırılan bu iki günlük muharebelere İngilizler “Alçıtepe veya Kanlıdere Harekâtı” Fransızlar ise “Beşinci Kerevizdere Harekâtı” demektedirler.

Bu muharebeyle de öteden beri ele geçirmek isteyip de başaramadıkları Alçıtepe’ye biraz daha yaklaşmayı planlıyorlardı. İngiliz ve Fransız birlikleri 12 Temmuz 1915 günü saat 4.30’da 4, 7 ve 11. Tümenlerimizin cephelerini karadan, denizden ve 14 kadar uçakla havadan bombardımana başladı. Siperlerimize girmeyi başaran iki manga kadar düşman süngülenerek yok edildi. İngiliz tümenler başlangıçta biraz ilerleme kaydedip Türk himaye mevzilerine kadar girmeyi basardılarsa da oldukça kayıp verdiler. Türk ihtiyat kuvvetlerinin kullanılmasıyla şiddetli ve kanlı muharebeler neticesi düşman çekilmeye başladı. 13 Temmuz sabahı saat 07.30’da İngilizler yine saldırdı ancak geri çekilmek zorunda kaldıkları gibi bir önceki gün aldıkları siperlerin bir kısmını da kaybettiler sadece Kerevizdere’ye hâkim sırtlarda bir hat tutabilmişlerdi. Sonuçta İngiliz ve Fransızlar bu muharebe de umduklarını bulamadılar.

4, 6 ve 7. Tümenlerimiz bu muharebelerde 113 subay ve 9462 er kayıp vermiştir. İngilizler 3100, Fransızlar ise 800 kişi kayıpla bu safhayı kapadılar.

ZIĞINDERE MUHAREBELERİ (28 Haziran – 5 Temmuz 1915)

28 Haziran saat 2’de başlayan bombardıman aralıklı olarak sabaha kadar sürdü. Sabah saat 09.20 itibariyle tüm kara ve gemi topları Türk siperlerini yoğun bir ateş altına aldı. Hazırlık ateşinden sonra taarruza geçen İngiliz birlikleri Zığındere’nin iki tarafındaki ön siperleri fazla kayıp vermeden işgal ettiler. Ancak Türk savunması hala sarsılmış görünmüyor topçularımız düşmanın ele geçirdiği sırtları etkili bir ateş altına alıyordu. Nihayet İngilizler durduruldu. İngilizlerin 28 Haziran’daki bu başarısı yarımadaya ayak bastıklarından beri elde ettikleri basarının en büyüğü ve en önemlisiydi.

Ordu ve Güney Grubu Komutanları Zığındere’nin her iki yanına yerleşmiş olan İngilizlerin buradan atılması için derhal taarruza geçilmesi hususunda Faik Paşa’yı sıkıştırıyordu. Kıtaların durumunu yakından izleyen Faik Pasa onlara yeterli zamanı kazandırmak ve toparlanmalarını sağlamak maksadıyla taarruzu 2 Temmuz 1915’e erteledi. Taarruz saat 18.00’da başladı, ancak düşmanın üstün ateş gücüyle taarruz durdurulmuş ve ilerleme olanağı vermemişti. Daha sonra Ordu Komutanlığınca Güney Grubu’nda bazı takviyeler yapıldı, yorgun birlikler ihtiyata alındı ve kazanılamayan taarruzun tekrarlanmasına karar verildi. 5 Temmuz sabahı saat 03.45’te İngilizleri Zığındere sırtlarından atmak üzere yeniden taarruza geçtiler. Başlarda düşman siperleri ele geçirildiyse de çok fazla kayıp verilmişti. İngilizler Zığındere Muharebeleri sonucunda Fransız topçularının da desteğiyle öteden beri ele geçirmek istedikleri Alçıtepe’ye doğru biraz daha yaklaşmayı planlayarak Kerevizdere Taarruzu’na karar verdiler.


CONKBAYIRI MUHAREBELERİ

25 Nisan kara çıkarmalarından Ağustos ayına kadar geçen süre içersinde Müttefik birlikleri, kayda değer bir ilerleme yapamadığından ve mücadelenin siper savaşına dönüşmesinden dolayı bu tıkanıklığı ortadan kaldırmak için yeni bir plan hazırlamışlardır. Bu plana göre 6–7 Ağustos gecesinden başlayarak İngiltere’den getirilen yaklaşık 50.000 civarında askerle Suvla Koyu’nda yeni bir çıkarma daha yapılarak mücadele daha geniş bir alana yayılacaktır. Bu planın zayiatsız bir şekilde yerine getirilmesi için 6 Ağustos sabahı Seddülbahir ve Arıburnu mıntıkalarında düşmanın yoğun topçu ateşi ve taarruzları başlar. Burada amaç yeni yapılacak olan çıkarmayı, Türk askerlerinin karşılamasını engellemek için asker sevkıyatının önüne geçmektir. Bu taarruzlardan 6 Ağustos’ta Kanlısırt’ta yapılan Anzac hücumu çok şiddetli olmuş ve Türk tarafına ciddi darbe vurmuştur. Bunun yanı sıra tarihe damgasını vuran diğer bir olay da 7 Ağustos’ta Avustralya Üçüncü Hafif Süvari Tugayı’nın gerçekleştirdiği Cesarettepe (The Nek) taarruzudur. Bu saldırıda donanma topçusu ile karadaki komutanın saatleri arasındaki 7 dakikalık fark düşman askerlerinin zararına olmuş ve 15 metrelik mesafede ilk anda yaklaşık 300 askerlerini yitirmişlerdir. 8 Ağustos tarihi ise Türk tarafı için tarihi bir kararın alındığı bir gündür. Bu günde, Suvla’ya çıkarma yapan askerlerin ilerlemesini durdurmak için Saroz Gurubu Komutanı Albay Fevzi Bey, Gelibolu ve Bolayır’dan getirilen birliklerin yorgun olması gerekçesiyle yapılacak olan taarruzu bir gün sonraya alma kararı sonucu 5. Ordu komutanı Liman von Sanders tarafında görevinden alınmış ve yerine Albay Mustafa Kemal Bey atanmıştır. M. Kemal, Albay Fevzi Bey’in taarruz planında hiçbir değişiklik yapmadan uygulamış ve 9 Ağustos günü ilerleyen düşman askerlerini durdurarak 1. Anafartalar Zaferi’ni kazanmıştır. Aynı gün Albay Mustafa Kemal Bey, daha önce görev yaptığı Conkbayırı’na geri dönmüştür.

  • Conkbayırı ( 10 Ağustos 2015 ) Muharebesi

Ian Hamilton’un Anafartalar Bölgesi’ne açmış olduğu yeni cephenin amacı Kocaçimentepe idi. Bunun yanında Kocaçimen’in bir parçası olarak ta Conkbayırı’ydı. Albay Mustafa Kemal’in Anafartalar Bölgesi’ndeki başarının Kocaçimen bölgesinin tutulmasını garanti altına almadığı düşüncesi ile bu bölgeyi Anzac ve İngiliz birliklerine kaptırmamak için kuvvetlerini bu zirve bölgesine yerleştirmeyi planlar. Bunun üzerine Mustafa Kemal ve Kurmayları Çamlıktekke’den Conkbayırı’na yönelirler ve düşman uçaklarının takibi altında zorlukla 8. Tümen karargahına ulaşırlar.

Anafartalar Grup Komutanı Albay Mustafa Kemal, tümen karargahından almış olduğu bilgiler ışığında 10 Ağustos sabahı saat 04.30’da baskın şeklinde bir taarruza karar verir. Conkbayırı’nda ise 8. Tümene bağlı 23. ve 24. Alaylar bulunmaktaydı. Taarruza iştirak edecek iki alay ise daha gelmemişti. Bu alaylar ise 28. ve 41. alaylar idi. Mustafa Kemal O geceyi 8. Tümen karargahında geçirir. Tümen Komutanı ve Kurmaylarına taarruzun nasıl yapılacağını anlatır. Mustafa Kemal’e göre taarruz şu şekilde yapılacaktı :

”Hücum cephesinde 24. Alay’la bazı perakende erlerden bir avcı hattı vardı. Bu hattın düşmana mesafesi azami 20–30 adımdı. İhtiyatta bulunan 24. Alay Conkbayırı’na karşı ve yeni gelmekte olan 28. Alay bunun solunda olarak, Şahinsırt’a karşı karanlıkta fevkalade sükunet ve disiplinle, avcı hattının 20–30 adım kadar gerisinde taarruz cephesi boyunca harp safı düzeninde bir vaziyet alacaktı. Gecikmiş olan 41. Alay da gelişindeki vaziyete göre kullanılacaktı. Düşmana katiyen tüfek ve tabii ki top ateşi yapılmayacaktı. Erler süngü takacaklardı. Kararlaştırılacak anda harp saf düzenindeki asker hücum yürüyüşüyle düşmana atılacak ve önündeki avcı hattı da ona katılacaktı.”

Bu karar üzerine Mustafa Kemal, 10 Ağustos sabahı yapılacak taarruz için 8. Tümen komutanına alınacak düzen hakkında direktifi verir. Bunun üzerine askerler düzenlenir. Bütün askerler süngü takmış bir vaziyette siperlerinde beklemekteydi. Artık hücum zamanı yaklaşmıştı. Albay Mustafa Kemal o anı bizlere şu şekilde anlatır.

“Gün doğmak üzereydi. Çadırımın önüne çıktım. Hücum edecek askeri görüyordum. Oradan hücumun yapılmasını bekleyecektim.

Gecenin karanlık perdesi tamamen kalkmıştı. Artık hücum anıydı. Saatime baktım. Dört buçuğa geliyordu. Birkaç dakika sonra ortalık tamamen ağaracak ve düşman askerlerimizi görebilecekti.

Düşmanın piyade, mitralyöz ateşi başlarsa ve kara ve deniz toplarının mermileri bu sıkı düzende duran askerimiz üzerinde bir defa patlarsa, hücumun imkansızlığına şüphe etmiyordum. Hemen ileri koştum. Tümen Kumandanı’na rastladım. O da ve her ikimizin refakatimizde bulunanlar beraber olduğu halde hücum safının önüne geçtik. Gayet seri ve kısa bir teftiş yaptım. Önünden geçerek yüksek sesle askerlere selam verdim ve dedim ki:

“Askerler! Karşımızdaki düşmanı mağlup edeceğimize hiç şüphe yoktur. Fakat siz acele etmeyin. Evvela ben ileri gideyim. Siz, ben kırbacımla işaret verdiğim zaman hep birden atılırsınız.”

Kumandan ve subaylara da işaretime askerlerin dikkatini çekmelerini emrettim. Ondan sonra hücum safının önünde bir yere kadar gidildi ve oradan kırbacımı havaya kaldırarak hücum işaretimi verdim.”

İşaretin verilmesi üzerine süngü takıp hazır halde bekleyen Mehmetçik ok gibi siperlerinden fırlayarak karşı siperlere daldılar. Conkbayırı sırtlarında olan Yeni Zelanda askerlerinin iki taburluk kuvvetinden kurtulabilenler, yamaçtan aşağıya doğru düzensiz bir şekilde geri çekildiler.

Yine bu anı bizlere Albay Mustafa Kemal şu şekilde anlatır:

“Bütün askerler, subaylar, artık her şeyi unutmuşlar, bakışlarını, kalplerini, verilecek işarete yöneltmiş bulunuyorlardı. Süngüleri ve bir ayakları ileri uzatılmış olan askerlerimiz ve onların önünde tabancaları, kılıçları ellerinde subaylarımız, kırbacımın aşağı inmesiyle demirden bir kitle halinde aslanca bir saldırıyla ileri atıldılar. Bir saniye sonra düşman siperleri içinde gökyüzüne yükselen bir sesten başka bir şey işitilmiyordu: Allah, Allah, Allah!…”


Ön siperlerde bulunan düşman askerleri bu seri saldırının üzerine silahına davranamadı ve kısa sürede imha edildi. Sağ kanattan ise 23. Alay askerleri, geriye çekilen Yeni Zelanda ve İngiliz askerlerini takibe aldı. Ağıldere kesimine saldıran Türk askerleri ile Tuğgeneral Boldwin komutasındaki dört taburluk bir kuvvet saat 10.00’da şiddetli bir çarpışmaya tutuştu. Bu saldırı sonucu General Boldwin ve Kurmay Başkanı da hayatını kaybetti. Ağıldere kesimi nihayetinde Türk tarafının eline geçmişti. Muharebe şiddetini sürdürürken, Çanakkale Muharebesi sonucunda Türk milletinin gönlüne taht kuracak olan Mustafa Kemal ise ölümün eşiğinden dönecekti.

Yaşanan olayı 64. Alay Komutanı olan Yarbay Servet bize şu şekilde anlatır :

“Süngü hücumu sırasında Conkbayırı tepesinde Mustafa Kemal’in yanındaydım. Düşmanın şiddetli topçu ateşi başladıktan sonra elini birden göğsüne götürdüğünü gördüm. Heyecanımı sezen o metin asker, parmağını ağzına götürerek ve başını kaşlarını yukarıya kaldırarak bana sessiz olmamı işaret etti.”

Mustafa Kemal’in göğsüne isabet eden şarapnel, O’nun göğsünde bulunan saatine çarpmıştı. Saat parçalanmıştı ve göğsünde küçük bir morluk oluşmuştu. İşte bu saat Mustafa Kemal’i Türk milletine bahşetmiştir.

Taarruz saat 12.15’te Mustafa Kemal tarafından durdurulur. Akşama doğru Mustafa Kemal Kurmay Başkanı ile birlikte 5. Ordu Komutanı Liman Von Sanders’in yanına giderek saldırı hakkında bilgi verir. Muharebe esnasında göğsüne bir şarapnel parçasının çarptığını ve şarapnelin saatine isabet ettiğini söyler. Saati ise o günkü başarının hatırası olarak Liman Von Sanders’e hediye eder. Liman Paşa ise Mustafa Kemal’e kendi altın saatini hediye eder.

10 Ağustos 1915 günü yapılan Conkbayırı Türk saldırısı, düşman askerlerinin Conkbayırı’nı ele geçirme ümidini kursağında bırakmıştır. Ayrıca Mustafa Kemal’in dahi bir komutan olduğunu bizlere tekrardan göstermiştir.


ANAFARTALAR MUHAREBELERİ

17 Ağustos’tan 21 Ağustos’a kadar geçen süre zarfında Anafartalar Bölgesi’nde 12. Tümen cephesinde önemsenecek bir harekat görülmedi. Bu zaman içerisinde Türk birlikleri ön hatların tahkimatını güçlendirdi, irtibat hendekleri yapmayla uğraştılar. Kıtalar arasındaki dağınıklıklar düzenlendi. Ayrıca topçu desteğinin arttırılması için Çanakkale Müstahkem Mevki Komutanlığı’ndan ağır bataryaların getirtilmesi çalışmaları başlanmıştı.

Ian Hamilton planından vazgeçmemişti. 9. Kolordu Komutanı ile yapmış olduğu görüşmenin ardından 21 Ağustos’ta yapılacak olan saldırı planlanır.

Bu plana göre; 1. Tümen İsmailoğlu Tepesi’nin doğusuna, 29. Tümen Yusufçuk Tepesi’ne saldıracaktı. Bu tepelerin ele geçirilmesiyle 10. Tümen İbrikçi’ye hareket ettirilecekti. 53. Tümen ile 54. Tümen Sülecik ile Kireçtepe arasında saldırıya geçecekti. 2. Atlı Tümen’inden bir Tugay yedekte tutularak, gereğine göre kullanılacaktı. Saldırının hedefi Kavaktepe idi. Yarım saatlik bir topçu ateşiyle 15.00’te saldırı başlayacaktı. Anzac Kolordusu ise Kayacıkağılı bölgesinden harekata geçecekti.

Mustafa Kemal bir gün öncesinden 12. Tümen cephesine hareket eder. İsmailoğlu ile Kayacıkağılı doğrultusunda cephenin yarılabileceğini düşündüğü için, 4. Tümen’den 33. Alayı, 7. Tümen’in sağ kanadına yaklaştırır. Ayrıca 9. Tümen’i de cepheye katmayı düşünür.

Mustafa Kemal düzenlemeleri yaptıktan sonra karargahına döner. Liman Paşa’nın orada olduğunu görür. Yaptığı düzenlemeleri Ordu Komutanına anlatır ve onayını alır. 21 Ağustos günü hazırlanan plan uygulamaya dökülür. Saat 14.30’da 9. Kolordu çeşitli çap ve cinste toplarıyla 12. ve 7. Tümen bölgesine yoğun top atışına başlar. Bu bombardımana bir zırhlı, üç kruvazör ve Anzac Kolordusunun topları da katılır. Hal böyle olunca yerden yükselen toz dumanı bulutuna yanan çalıların dumanı da katılarak ortalığı cehenneme çevirirler.

Anzac ve İngiliz askerleri taarruza başlarlar. Taarruza yeni başlamalarına rağmen birçok askerlerini yitirirler. Düşman askerlerinin saldırı esnasında fazla zayiat verme sebeplerinden birisi de, arazide bulunan fundalıkların alev almasıydı. Buna Türk askerinin topçu desteği de eklenince taarruzun bölünmesine neden oldu. Bu arada telefon tellerinin sıcaktan dolayı kavrulması ve birbirine yapışmasıyla haberleşmeler kopmuştu. Yine güneyde 11. Tümen hattına taarruz eden askerlerde bazı engellerle karşılaşmışlardı. İsmailoğlu Tepelerinin eteklerine doğru hendeklerin ve su kanallarının bulunduğu noktalardan taarruza kalkışmışlardı. Türklerin de savunma için güçlü yerleri seçmelerinden dolayı Anzac Taburları da kısa zamanda dağılmışlardı.

Tuğgeneral Cox Komutasında, Anzac Kolordusu’ndan alınan karma tugaya Bombatepe’yi almaları emredildi. 500 kadar Avustralyalı askerle yapılan taarruz, Kayacıkdere Vadisi’nden yapılan yan ateşle durduruldu ve düşman askerlerinin hepsi öldürüldü. Bombatepe’nin altında bulunan İrlandalı ve Yeni Zelandalı askerlerin durumu ise çok vahimdi. Türkler buraya gece boyunca el bombası atıp, süngü hücumuna kalktılar. Hamilton’un Bombatepe konusunda ısrarca davranmasının sebebi ise; bu bölge Arıburnu ile 9. İngiliz Kolordusu’nun bağlantı noktasıydı. Ayrıca Azmakdere Vadisi’nden Türk hatlarına kadar olan görüşü sağlıyordu.

II. Anafartalar Muharebesi olarak adlandırılan 21 Ağustos Muharebeleri İngilizler için bir hayal kırıklığı daha yaratmıştı. Saldırıya geçen İngiliz kuvveti dört tümenden oluşuyordu. Buna rağmen karşılarında kendilerinden sayıca çok az olan 12. Tümen yer almaktaydı. Bu taarruzlar sonucunda 5.000 ölü, 9.000 yaralı vererek zayiat sayıları 14.000’e ulaşmıştı.

Yine bu muharebelerde de komutanlık niteliğini ortaya koyan Mustafa Kemal 21 Ağustos Muharebeleri hakkında şunları söyleyecektir:

”21 Ağustos 1915’te düşmanın en az biri taze olmak üzere üç tümen ile yaptığı taarruz neticesinde beş bin ölü ve bir buçuk misli yaralıya karşılık, yalnız 7. Tümen cephesinde 40–50 metrelik bir siper hattına girmeye muvaffak olmuştur. Buna karşılık zayiatımız iki bin beş yüz miktarındadır.

Düşmanın maksadı, Kayacıkağılı, İsmailoğlu Tepeleri’ni, Yusufçuk Tepesi’ni zapt ederek grubun cephesini yarmak ve bu hat içinden doğuya ilerlemekti. Düşman büyük bir azimle ve çok inatçı taarruzlar yaptı. İngiliz asilzadelerinden oluşan süvari alayını bu uğurda feda etti. Düşmanın en kalabalık bir şekilde hücumlar yaptığı cephe, 12. Tümen cephesiydi. Bu tümen kıtaları ve bilhassa 34. Alay ile bunu süratle yetişerek tam zamanında takviye eden 9. Tümen’in 64. Alay’ının kısımları, yaya süvari tümeninin son inatla yaptığı hücumları göğüs göğse, süngü süngüye karşılayarak imha etmiş ve başarı neticesini göstermişlerdi.”


KAYACIKAĞILI MUHAREBESİ

II. Anafartalar Muharebesi planı içerisinde de olan ve stratejik açıdan önemli bir nokta olan Kayacıkağılı bölgesi için bir harekat daha düşünülür. Bu bölgede 7. Türk Tümeni konuşlanmıştı. Kayacıkağılı’nın (Hill 60) önemi; Anzac ve İngiliz hatlarının bağlantı noktasında olması ve Türk hatlarının rahatlıkla görülebilmesiydi. General Cox Anzac Kolordusunun güneyinde bulunmaktaydı. Elinde bulunan 29. Hint Tugayı, 4. Avustralya Tugayı, Yeni Zelanda Askerlerinden oluşan iki alay, 29. Tugay’dan ve 40. İngiliz Tugayından birer taburlarla birlikte Bombatepe’ye saldıracaktı. Buradaki taarruz emrine 5. Avustralya Tugayı’da verilir.

27 Ağustos günü 15.30’da donanma topçusunun başlamasıyla birlikte 7. Tümen mevzisi içerisinde olan Kayacıkağılı bölgesine saldırı gerçekleştirilir. Bombardımanın arkasından karma düşman askerleri taarruza geçer.

Özellikle 21. Alay bölgesinde gerçekleşen muharebe 21. Alay’ı sarsmıştır. Bombatepe’nin güneybatısındaki mevziler elimizden çıkar. Kritik bir durum ortaya çıkmaya başlar. Fakat bu durum 33. Alay ve sonradan gelen 17. Alay askerlerinin yetişmesiyle atlatılır. Hattın sağında bulunan Avustralyalı askerler, Kayacıkdere vadisinden ve 100 rakımlı tepeden yapılan yoğun ateş karşısında 500’e yakın askerini kaybeder. Türk askerleri de yoğun topçu ateşi karşısında fazla ilerleyemezler. Her iki tarafta ellerinde bulunan yerleri tahkim etmeye başlar. Bu muharebe sonunda müttefiklerin kaybı 1100, Türklerin kaybı ise 679 kişidir.

Kayacıkağılı (Bombatepe) Muharebesi küçük çaplı çarpışmalar dışında yapılan son büyük çarpışmaydı. Bu demek oluyor ki; Türkler zafere bir adım daha yaklaştı. Bombatepe muharebesiyle düşman askerleri daha farklı planlara yöneleceklerdi.


BAŞARISIZ BİR ÇIKARMA; BAŞARILI BİR ÇEKİLME

Ikinci Anafartalar Savaşı’ndan sonraki aylar Gelibolu’da siper savaşları şeklinde sürmüştür. Iki tarafın da taarruz gücü kalmamıştı. Müttefikler açısından bu dönem bir kararsızlık dönemidir. Onca kayıptan sonra Gelibolu’yu tahliye etmek kolay verilecek bir karar değildir. Taarruz için de General Ian Hamilton‘un değerlendirmelerine göre en az ellibin askerlik bir takviye gerekmektedir. Ancak 14 Ekim 1915 günü Bulgaristan, Ittifak Devletleri safında savaşa girerek Sırbistan’a saldırmıştır.

Bu gelişme müttefiklerin Çanakkale seferinin varoluş nedenlerinden birinin ortadan kalkması anlamına gelmektedir. Çünkü bu sefere kalkışılmasının nedenlerinden biri de Balkan ülkelerinin Itilaf Devletleri safında savaşa girmesini teşvik etmekti. Üstelik Bulgaristan’ın Osmanlı Devleti ile Müttefik olması, Alman Imparatorluğu ile Osmanlı Devleti arasında kara bağlantısını, dolayısıyla savaş malzemesi nakliyatını büyük ölçüde kolaylaştıracaktır. Nitekim 29 Ekim 1915’de Istanbul’la Almanya arasındaki demiryolu hattı Ittifak Devletleri’nin kontrolüne geçmiştir. Bu demiryolu bağlantısının ilk en acı belirtisi de Avusturya’dan gönderilen ve cephede 15 Kasım 1915 tarihinde ateşe başlayan 240 mm.lik top bataryasıdır.

Bu tarihten üç gün sonra General Ian Hamilton görevden alınarak yerine General Charles Monro atanmıştır. Monro cephede yaptığı incelemelerin ardından 3 Kasım 1915’de Ingiliz Yüksek Savunma Konseyi’ne cephe hakkındaki görüşünü, “Gelibolu tahliye edilmelidir!” şeklinde bildirmiştir. Bu kolay alınacak bir karar değildir. 6 Kasım 1915 günü Ingiliz Savaş Bakanı Lord Kitchener Gelibolu’ya gelmiştir. 15 Kasım’da Lord Kitchener’in kararı Seddülbahir Cephesi dışındaki diğer iki cephedeki askerlerin tahliye edilmesi yönündedir. Ertesi gün 16 Kasım’da Müttefiklerin Selanik Cephesi de General Monro’ya bağlanmıştır. General Birdwood, General Monro’ya bağlı olmak üzere Çanakkale Müttefik Kuvvetleri Komutanlığı’na atandı.

Kesin karar 7 Aralık 1915 tarihinde verilmiştir. Arıburnu ve Anafartalar Cepheleri’ndeki Müttefik kuvvetler, Selanik Cephesi’ne kaydırılmış, Seddülbahir Cephesi’ndeki kuvvetler ise yerlerinde kalmışlardır.

Çekilme işlemleri 10 Aralık 1915 tarihinde başladı. Gizlilik sağlanması amacıyla tahliye sadece geceleri yapılmıştır. Bir grup asker gündüzleri sahile çıkarılıyor, cepheye doğru yürüyüşe geçiyorlardı, bu askerler geceleyin tahliye ediliyor ertesi gün yine sahile çıkarılıyordu. Sahile indirilen boş cephane sandıkları katırlarla siperlere taşınıyordu.

Son birlikler, postallarının üstüne çorap giyerek siperlerinden ayrılıp sahile yürüdüler, iskeleye battaniyeler serilmişti. 19 Aralık 1915 akşamı son asker de cepheden ayrılmıştır. 20 Aralık 1915 sabahı götürülemeyen malzeme sahilde ateşe verilmiş, Osmanlı siperleri altına kadar uzanan tünellerde toplam bir ton kadar dinamit ateşlenmişti.

Anafartalar ve Arıburnu Cephelerinin tahliyesinin hemen ardından Lord Kitchener’in, Seddülbahir Cephesi’ndeki birliklerin yerinde kalması yönündeki kararı, ne amaçla kalması açısından sorgulanmaya başlanacaktır. Sonuçta, 27 Aralık 1915 tarihinde bu bölgenin de boşaltılmasına karar verilir. Kuşkusuz bu hatalı bir gecikmeydi.

20 Aralık’tan itibaren Osmanlı tarafı, hiç olmazsa Seddülbahir Cephesi’ndeki Müttefik askeri varlığını elden kaçırmamak için mevcut kuvvetleri güney hattına kaydırmaya başlamıştır. Özellikle 240 mm.lik ve daha sonra gelen 150 mm.lik top bataryaları Seddülbahir Cephesi’nde konuşlanıp ateşe başlamışlardı. Yine de büyük bir ustalıkla sürdürülen tahliye işlemleri 9 Ocak 1916 sabahı, saat 03:20’de tamamlanmıştır.

Otuzaltıbin asker, dörtbin nakliye hayvanı gemilere alınamayan yüzlerce at, kuzeyde olduğu gibi, öldürülmüştü- 127 top ve ikibin ton ikmal malzemesinden taşınabilenler, gemilere yüklenmişti. Taşınamayan malzeme ise yine kuzeyde olduğu gibi sahilde büyük yığınlar halinde ateşe verilmişti.


ÇANAKKALE SAVAŞLARI’nın SONUÇLARI

Ingiltere ve Fransa ile Osmanlı ve Alman orduları arasında geçen ve iki taraftan toplam 500,000’den fazla insanın “kaybına” (ölüm, firar, esir, sakatlanma ve hastalıklar) neden olan savaşın ardından Itilaf Devletleri Çanakkale Boğazı’nı geçememiş, Istanbul’u işgal edememiştir. Pek çok tarihçi, Rusya’da zorda kalan çarlık rejimi devrilmesinde ve I. Dünya Savaşı 2 yıl uzamasında bu olayın önemli payı olduğu görüşündedirler.

  • Çanakkale Savaşı, müttefikleriyle Rusya’nın irtibatını önlemiş, bu arada Lenin ve yandaşları Bolşeviklerin Ekim Devrimi ile Rusya savaş dışı kalmıştır. Bu durum ihtilal Rusyası ile müttefiklerini birbirinden ayırmıştır. Sovyet Rusya Kurtuluş Savaşı yıllarında Ankara hükümetine belirli ölçüde lojistik destek sağlamıştır.
  • Bu savaşlar, Ingiliz ve Fransız kuvvetlerini Gelibolu Yarımadası’na bağlamış, Almanya ve müttefiklerinin yükleri hafiflemiştir.
  • Savaşta, çok sayıda eğitilmiş insan kaybedilmesi nedeniyle cumhuriyet döneminde eğitilmiş insan sıkıntısı çekilmiştir.
  • Karşılıklı olarak çok büyük insan ve malzeme zayiatı verilmiştir.
  • Mustafa Kemal bu savaşta Conkbayırı Anafartalar ve Arıburnun’da görev yapmıştır. Çıkartmanın ilk günü Conkbayırı’ndaki müdahalesi ve savaşın son aşamalarında üstlendiği görevler, Mustafa Kemal’in askeri yeteneklerini ortaya çıkarmış, “Anafartalar Kahramanı” olarak tanınmasını sağlamıştır. Bu durum daha sonraları Mustafa Kemal’in milli liderliğini ortaya çıkarmıştır.

Çanakkale Savaşı, ilgili bütün ulusları derinden etkilemiştir. Avustralya ve Yeni Zelanda’da Anzak Günü adıyla her yıl düzenli bir seremoni tekrarlanır. Ayrıca Avustralyalı ve Yeni Zelandalılar o gün toplanarak Gelibolu Yarımadası’ndaki Anzakların ( ANZAC: Australian and New Zealand Army Corps ) çıkartma yaptıkları Anzak Koyu’na gelerek atalarının savaştıkları bu yeri ziyaret ederler.

Çanakkale Savaşı, en çok Itilaf Devletlerinin altındaki sömürgeleri, özellikle de Avustralya ve Yeni Zelanda’yı etkilemiştir. Bu savaştan önce bu iki ülkenin vatandaşları Britanya Imparatorluğu’nun yenilmez üstünlüğünden emindiler ve böyle bir imparatorluğun onları askeri seferlere çağrısından büyük onur duymuşlardı. Bir propaganda posterinde yer alan Anzak üniforması giymiş bir çocuğun “Baba, Büyük Savaş’ta sen ne yaptın?” sorusu onları şüphesiz etkilemiştir. Ancak Çanakkale Savaşı onların bu büyük güvenini derinden sarsmıştır.

Anzaklar için Çanakkale Savaşı’nın önemi çok büyüktür, Çanakkale’den ayrılan Anzaklar savaşın başka cephelerinde savaşmaya gönderilmişler ve gittikleri her yeri Çanakkale’de yaşadıklarıyla karşılaştırmışlardır. Ülkelerine döndüklerinde kahraman gibi saygı görmüşler ve gözlerindeki Britanya Imparatorluğu’nun sonsuz gücü büyük bir yara almıştır.

1 Ocak 1901’de Avustralya Federasyonu kurulmuş, Avustralyalılar on yıllık bir süreçte seçme ve seçilme ile temsil edilme haklarını elde etmişlerdir. Böylece Britanya Imparatorluğu’nun altında bir Avustralya Devleti doğmuştur. Günümüz Avustralya tarihi böyle anlatsa da bu ülkenin gerçek psikolojik bağımsızlığı Gelibolu olarak görülür. Her yıl çıkartmanın yıldönümü olarak 25 Nisan’da Anzak Günü adıyla anma törenleri düzenlenir ve o gün Avustralya ile Yeni Zelanda’da ulusal tatildir.

Atatürk’ün Gelibolu Savaşı’nda Türk toprakları üzerinde ölen ve mezarları Türk topraklarında bulunan Anzak asker analarına gönderdiği mesajın yer aldığı anıt, Gelibolu (1934) Avustralya şu ana kadar resmi olarak sadece bir düşman kumandanını tanımıştır. Campbell’e yapılan bir anıtıyla bu kişi Mustafa Kemal Atatürk’tür.

Yeni Zelanda için de bu durum aynıdır. Yeni Zelandalılar Wellington’un Tarakina Koyu’na Atatürk Memorial ( NZ ) adında bir anıt dikmişlerdir.

Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün 1934 Anzak Kutlamaları sebebiyle gönderdiği mesaj ülkeler arası dostluğu pekiştirmiştir:

“Bu Memleketin toprakları üstünde kanlarını döken kahramanlar! Burada dost bir vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükun içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yanyana koyun koyunasınız.

Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır, huzur içindedirler ve huzur içinde rahat rahat uyuyacaklardır.

Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır.”


Fotoğraflar : Çanakkale Şehitler Abidesi ( Sengül Özcan KUMATAR ) / Arşiv Fotoğrafları

Facebookpinterestmail